14 Mart 2010 Pazar

Safranbolu Çamlıca Konağı İletişim Adsesi Ve Konumu

Safranbolu bütün mevsimleri tek tek yaşayabileceğiniz, kendi sessizliğinizi duyabileceğiniz, zamanın hızla akıp gitmesine seyirci kalmadan, yıpranmadan yaşayabileceğininz bir kent. Öyle bir kent ki tarihi korumacılık alanında ün yapmış evleriyle, hanı, hamamları çarşıları ve camileriyle hala yaşayan ve yaşatılan kültürüyle bizlere hep dimdik ayakta olmanın, olabilmenin gururunu yaşatmış ve bunu bütün dünyaya ispatlamıştır.Safranbolu, M.Ö 300 yıllarına dayanan geçmişi ve hala yaşayan ve yaşatılan kültürüyle bir dünya kentidir. Bu tarihsel mirasın yanında Anadolu insanına özgü, misafirperverliği, zor gün dostluğu, komşu hakkı gibi gelenek ve göreneklerimizin bir parçası olan ve kaybedilmeye yüz tutmuş insana ait değerlerin yaşadığı ve yaşatıldığı bir kenttir. Bu evlerden bir tanesi de Safranbolu’nun Bağlar bölgesinde bulunan Mencilis Mağarası yakınında, Çam Ormanının içerisindeki Çamlıca Konağıdır. Çamlıca Konağı, kışın lapa lapa yağan bozulmamış bir karda yürüyüş yapmak için, yazın terasta rüzgarın sesini dinlemek için, ilkbaharda ise kekik toplamak için ideal bir konumdadır. büyük şehirlerin gürültüsünden ve stresinden uzaklaşıp birkaç gün de olsa tarihle, doğayla ve kendinizle baş başa kalmak için sizi bekliyoruz.

Huzurlu mekanlar kenti Safranbolu, her daim dibekte dövülmüş bir fincan kahvesi, yanında güllü lokum, veya bir bardak çay ile yanında baklava yada suböreği ile misafirlerine “ hoş geldiniz sefalar getirdiniz” diyerek karşılayan, giderken de biraz buruk bir yürekle, “güle güle yolunuz açık olsun yine gelin” diyerek uğurlayan ev sahipleriyle sizleri hoş bir sohbete ve koyu bir dostluğa beklemektedir.



Rezervasyon için 0 370 712 19 84

www.safranbolucamlica.com

Özlem özen

Türkiye Dağcılık Klüpleri

Türkiye Dağcılık Klüpleri


Türkiye, farklı yüksekliklerde, zengin jeo morfolojik ve tektonik yapıya sahip, flora ve faunası olan ormanlara ve siluete sahip, zengin av ve yaban hayatı olan dağlarıyla hem kış turizmi hem de dağ yürüyüşü ve tırmanışları için dağcılık sporunu sevenlere olağanüstü çekici ve ilginç olanaklar sunar. Türkiye’yi her yıl dünyanın çeşitli yerlerinden çok sayıda turist dağ tırmanışı ve yürüyüşü için ziyaret etmektedir.

Türkiye Dağcılık Federasyonu
Zirve Dağcılık
Tırmanış Teknikleri
Bursa Dağcılık ve Doğa Sporları
Çukurova Üniversitesi Dağcılık Kolu
Yıldız Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü
İst. Bilgi Üniversitesi Dağcılık Kulübü
Kayseri Dağcılık Kulübü


Bu Baglantılardan Dagcılıkla İlgili Her Türlü Bilgiyi Alabilirsiniz

Belkıs / Zeugma Antik Kenti Kurtarma Çalışmaları Ve Zeugma Ulaşım Ve Yeri

Belkıs / Zeugma Antik Kenti Kurtarma Çalışmaları

Zeugma’nın Yeri

Gaziantep İli, Nizip İlçesi’nin 10 km. doğusundaki Belkıs Köyü’nde, Fırat Irmağı kıyısında, Zeugma Antik Kenti bulunmaktadır. Tarih öncesi çağlardan beri kesintisiz iskan gösteren bu yerleşimin önemi, Fırat Irmağı’nın en kolay geçit verdiği iki noktadan birisinde olmasıdır. Zaten “Zeugma” adı da “köprübaşı” veya “geçit yeri” gibi bir anlam taşımaktadır. Günümüzde, üzerinde fıstık ağaçlı yetişmiş bulunan, 3-4 metre kalınlığında toprak tabakasıyla örtülüdür. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan bu antik kentin 1/3′ü, su tutulması Ekim 2000′de tamamlanacak olan Birecik Barajı göl alanı altında kalacaktır.

Tarihi

Kent, Hellenistik Dönem’in önemli bir ticaret merkezidir. Bölgenin Roma İmparatorluğu egemenliğine girmesinden sonra, burada “IV. Lejyon” olarak adlandırılan askeri garnizonun yerleşmesi ile kentin önemi artmıştır. Zeugma’da ticaretin ilerlemesiyle sanatsal etkinlikler artmış ve kültürel bir gelişme sağlanmıştır. Antakya’dan Çin’e uzanan ipek yolunun Zeugma’dan geçmesi, Samsat’dan ırmak yoluyla ticaret yapılması, IV. Garnizon’nun burada konuşlandırılması sonucunda, tüccarların kente yerleştiği ve Fırat manzaralı teraslara villalarını yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Kentte, gelişmiş bir sınır ticareti ve buna bağlı olarak büyük bir gümrük olmalıdır. İskeleüstü olarak adlandırılan tepede, bir arşiv odasında 65.000 adet mühür baskısının ele geçmiş olması, bu kanıyı güçlendirmektedir. Papirus, parşömen, para torbaları ve gümrük balyalarını mühürlemede kullanılan bu mühür baskıları, Zeugma’da, hem güçlü bir haberleşme ağının, hem de gelişmiş bir ticaretin varlığını göstermektedir.

Büyük İskender’in generallerinden Seleukeia Nikator I İ.Ö. 300′de Belkıs/Zeugma’nın ilk yerleşimi olan “Seleukeia Euphrates” kentini kurar. Antik çağın önemli gezgin/tarihçilerinden biri olan Amasyalı Strabon, burasının Kommagene’nin dört önemli kentinden biri olduğunu ve burada ticaretin yapıldığını bildirmektedir. Kent, İ.Ö. 64′de Roma İmparatorluğu’nun topraklarına katılır ve adı “geçit”, “köprü” anlamına gelen ZEUGMA biçiminde değiştirilir. İ.S. 256′da Sasani kralı Şapur, Belkıs/Zeugma’yı ele geçirir, kentte önemli tahribat olur. Bu tarihten itibaren Zeugma bir daha kendini toparlayamaz, Roma dönemindeki görkemine ulaşamaz. Bölge ile birlikte kentte, İ.S. 4. yüzyılda, Geç Roma, İ.S. 5-6 yüzyıllarda ise Erken Bizans egemenliği görülür. 7. yüzyıldaki Arap akınları sonucunda Belkıs/Zeugma terk edilir. 10-12. yüzyıllar arasında küçük bir Abbasi yerleşimi görülür. 17. yüzyılda Belkıs Köyü kurulur.

Arkeolojik Kazılar

Kazılara 1987 yılında Gaziantep Müze Müdürlüğü tarafından Belkıs Tepesi’nin güneyinde başlanmıştır. Ana kayaya oyulmuş oda mezar ve önünde yapılan bu kazıda, kaçakçılardan arta kalan çok sayıda heykel bulunarak Gaziantep Müzesi’ne taşınmıştır. Mezar sahiplerine ait kireç taşından yapılmış olan bu heykeller, şimdi Gaziantep Müzesi’nin Belkıs Salonu’nda sergilenmektedir.

1992-1997 yılları arasındaki kazılarda, Dionysos ve Ariadne’nin düğünü sahneli taban mozaiği ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda bir villa tamamen, diğer bir villa ise kısmen açığa çıkarılmıştır. Villanın merkezinde, iç avlu içinde, tabanı geometrik desenli mozaik döşenmiş, sütunlu bir havuz vardır. Zemin kat odaları bu avluya açılmaktadır. Bu havuzun güneyindeki dikdörtgen planlı salonun tabanı Dionysos ve Ariadne’nin düğününün resmedildiği bir mozaik ile döşeliydi. Bu mozaiğin 2/3′lük parçası, 1998 yılında yerinden sökülerek çalınmıştır.

1993-1994 yıllarında Birecik Barajı’nın yapımı nedeniyle, yukarı terastaki Roma Villası’nı genişletme çalışmaları dışında, Şelte Deresi’nde, daha önceki yıllarda açılmış bir kaya mezarı önündeki terasta dizili olan kartal ve yün sepeti kabartmalı mezar stelleri, Çimlitepe Mevkii’nde, tonozlu bir mezarın önünde yer alan başı kesilmiş heykel ve Ayvaz Tepesi’nin kuzeybatısında, mevsim tanrıçalı resimli taban mozaiği, kaldırarak Gaziantep Müzesi’ne taşınmıştır. Gaziantep Müzesi’nin yaptığı kurtarma kazılarına 1993 yılında Batı Avustralya Üniversitesi’nden Prof. Dr. David Kennedy de katılmıştır. Bu kazıda Kelekağzı Mevkii’nin doğusundaki tepede, ulaşılan ilk Roma Villası’nın taban mozaik döşemesinin, kaçakçılar tarafından sökülmüş olduğu görülmüştür. Arta kalan harflerden, buradan sökülen resimlerin ölümsüz iki aşık Metiox ve Partenope’ye ait olduğu, yapılan araştırmada ise bunların ABD/Huston’daki özel Menil Koleksiyonu’nda bulunduğu saptanmıştır. Bu Metiox-Partenope mozaiği, Kültür Bakanlığı’nın girişimleri sonucunda Haziran-2000′de Gaziantep Müzesi’ne iade edilmiştir.

1996 yılında Birecik Barajı gövde duvarının temel kazısı sırasında bazı mozaik parçalarına rastlanması üzerine, çalışma durdurulmuş ve bu alanda arkeolojik kazı yapılmıştır. Bu kazıyla Belkıs kent sınırının doğuda Belkıs Köyü’yle sınırlı olmadığı, köyün yaklaşık 1 km. doğusuna doğru uzandığı saptanmıştır. Burada yapılan Roma Hamamı kazısında bir külhan, üç Calidarium, üç Tepidarium odası ile iki havuz, iki Frigidarium ve iki Apoditerium odası, bir soğuk su havuzu ile bir Latrina’dan oluşan hamam yapısının temelleri bulunmuştur. Hipokaust sistemi, taban mozaikleri, su künkleri, su dağıtım deposunun kaidesi ortaya çıkarılmış ve planı alınmıştır. Duvarların hemen tamamı yok olmuş, temel üstünde, ancak 30-40 cm’lik bir kısmı kalmıştır. Hamamdan elde edilen 36 parça geometrik mozaik kaldırılarak Gaziantep Müzesi’ne taşınmıştır.

1996-1998 yıllarında ise Fransa/Nantes Üniversitesi’nden Dr. Catherine Abadi Reynal sorumluluğundaki bir ekibin katılımıyla, Gaziantep Müzesi tarafından kurtarma kazıları yapılmıştır. Bu kazıyla birlikte Zeugma, bütünüyle ele alınmıştır. Kelekağzı Mevkii’nde yerleşim katları ve kanalizasyon sistemi ortaya çıkarılmıştır. Halme Deresi’nde Roma, Bizans evleri ve blok kesme taşlarla örülmüş kanalizasyon, Bahçedere Mevkii’nde zeytinyağı atölyesi açığa çıkarılmış olup, Belkıs kentini güneydoğu, güney, batı ve kuzeydoğudan yarım ay biçiminde saran nekropolisdeki mezarların tespiti yapılmıştır.

1998-1999 yıllarında Kelekağzı Mevkii’nde yapılan kurtarma kazısında anıtsal bir yapının, yaklaşık 20×15 m. boyutlarındaki bir salonunun resimli taban mozaik döşemesinin, önceki yıllarda parça parça sökülmüş olduğu saptanmıştır. Buradan Akratos, Mevsim tanrıçası, Satir ve çingene adı verilen bir kadın başı eski eser kaçakçılarından kurtarılmıştır.

Kelekağzıüstü Mevkii’ndeki I. yerleşim terasında yapılan kurtarma kazısında, bir binanın üç odası ve iki havuzu açığa çıkarılmıştır. İç avlu merkezindeki sütunlu havuzun taban mozaiğinde, ortada Okeanos ve Thetis’in büstleri, aralarında ise ırmak canavarı yer almaktadır. Üç köşesinde yunus balığı üstüne binmiş, birbirine sırtı dönük yerleştirilen Eros betimleri vardır. Sol üst köşede ise Pan, balık tutmaktadır. Kalker ana kaya olması sebebiyle Fırat Irmağı, 1. terasın yaklaşık yarısını eritmiştir.

Belkıs/Zeugma’nın ne kadar önemli ve hareketli bir şehir olduğunu ele geçen bu mozaiklerden başka, İskeleüstü Tepesi’nde bulunan Roma arşivi kanıtlamaktadır. Arşiv olduğu anlaşılan mekanda toplam 65.000 (altmışbeşbin) adet mühür baskısı ele geçmiştir. Bu sayı, diğer antik kentlerin tamamında bulunan mühür baskılarından (Bulla) daha çoktur. Üzerinde resimler olan mühür baskıları, papirüs, parşömen gibi dokümanların, değerli eşyaların konulduğu torbaların, yiyecek içecek kaplarının, gümrük balyalarının mühürlenmesinde kullanılmaktaydı. Bu mühürler posta gönderilerinin “alındı” veya malzemelerin “açıldı” kanıtı olarak arşiv odasında korunmaktaydı.

Ekim 1999 – 20 Haziran 2000 tarihleri arasında gerçekleştirilen çalışmaların ilk bölümünde, Mezarlıküstü Mevkii’nde, iki Roma villası tümüyle gün ışığına çıkarılmıştır. İ.S. 256′daki Sasanu saldırısı nedeniyle yangın katının altında kalan bu villalar, önce birinci katın eriyen kerpiç duvarları, daha sonra da yukarı teraslardan akıp gelen 3 m. kalınlığındaki erozyon toprağı ile örtülerek günümüze kadar korunmuştur. Bu sebeple oda içlerinde çok sayıda sikke, bronz şamdan, bronz ve pişmiş topraktan yapılmış kandil ve çömlek bulunmuştur. Ayrıca mozaikler ve freskler sapasağlam ele geçmiştir. Tonozlu kilerin ön kısmındaki iri erzak küplerinin arasında, bronz Mars heykeli sırt üstü yatık biçimde bulunmuştur.

Anılan villalarda yemek ve dinlenme odaları, sütunlu havuzlar, hazneli çeşmeler, kiler, mutfak ve ana kayaya oyulmuş sarnıçlar gün ışığına çıkarılmıştır. Villalarda dört adet sütunlu havuz ve hazneli çeşme ele geçmiştir. Çeşmelerin haznesinin biri mermerle kaplanmış, bir diğerine ise mermer görünümlü freskler yapılmıştır. Ayrıca çeşmelerin ikisinde, birbirinin benzeri, ağzında su akıtacağı boru tutan bronz aslan başı bulunmuştur. Çeşme haznesine dolan su, sığ havuza tahliye edilerek taban mozaiğine canlı bir görüntü vermiş olmalıdır. Korint mimarlık düzeni ağırlıklı sütun başlığına yumurta dizisi ve Ion kymationu yerleştirilmiş, Dor sütun başlıklarına ise kuşak ve yumurta dizisi yapılmıştır. Villaların temiz suyu, pişmiş topraktan yapılmış künklerle ve içi sıvalı, kapak taşlı kanallarla sağlanmıştır. Atık su ise kaba yontulu taşlarla örülmüş, 30×60 cm. boyutlarında kanallara tahliye edilmiştir. Villaların zemin kat duvarları kesme taş bloklarıyla, 1. kat duvarları ise kerpiç ile örülmüştür. Sadece kiler, mutfak, depo gibi yerlerde köşe ve duvar ortalarında kesme taş, aralarda ise kaba yontulu taş ve çamur kullanılmıştır.

Bu villalarda altı sığ havuz, üç yemek odası, dört dinlenme odası, iki kiler ve üç soyunma odasında olmak üzere toplam on yedi taban mozaiği ele geçmiştir. Bunlardan dört adeti geometrik, diğerleri mitolojik konuludur. Sırasıyla Akhileus, Musalar, Eros, Priske, Fırat ırmak tanrıları, tanrıça Demeter, Dionysos-Telete-Skyrtos, Perseus-Andromeda, Satiros kılığındaki Zeus-Antiope, Galatia, Tanrı Poseidon-Okeanos-Tethis, Dionysos-Ariadne, Venüs’ün doğuşu ve Satiros-Anitope mozaiği, içinde bulundukları mekanın mimarisi, freskleri ve buluntularıyla birlikte kaydedilip, resimli çekilip, çizimi yapılarak belgelendikten sonra Gaziantep Müzesi’ne kaldırılmıştır.İyi durumdaki mozaiklerden birinde, Fırat Irmağı’nın tanrısı Euphrates, bir kline üzerine uzanmış, dirseğinin altındaki testiden Fırat akmakta ve sulanan topraktan yeşillikler fışkırmaktadır. Fırat’ın çevresine sunduğu bolluk ve bereket, diğer bir mozaiğe daha konu olmuş, üç bin ırmak tanrısının kralı Akheloos, yemişler ve meyveler saçan bereket boynuzuyla birlikte betimlenmiştir. Fırat çevresinde yetişen üzüm, armut, incir, nar, yenidünya, ayçiçeği vs. meyvelerin resimleri, bu bordürde bereket boynuzu ve dallarla çevrilerek resmedilmiştir.

Villaların oda duvarları zengin motifli fresklerle süslenmiştir. Bu fresklerde tanrıça, tanrı, erkek, kadın, tavuskuşu, ördek, yılan ve kelaynak kuşları betimlerinin yanı sıra, bitkisel, üçgen, baklava dilimi vs. gibi geometrik desenli resimler de bulunmaktadır. İç avluya bakan duvarlarda ve çeşmelerde ise mermer görünümünde fresk yapılmıştır.

2000 Projesi

Belkıs/Zeugma’da 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’nın “A” bölümünü oluşturan iki yerleşim terası (340-372 kotları), 20 Haziran 2000 tarihi itibariyle Birecik Barajı gölü altında kalmıştır. 04 Ekim 2000 tarihinde su altında kalacak olan “B” bölümünde ise (372-385 kotları), 15 Haziran 2000 tarihinden itibaren Kültür Bakanlığı yönetiminde, Başbakanlık Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi’nin (GAP-BKİ) koordinatörlüğünde, Packard Humanities Institute (PHI) ve Birecik Barajı ve Hidroelektrik Santralı Tesis ve İşletme A.Ş.’nin katılımıyla kurtarma çalışmaları yürütülmektedir. Zeugma Antik Kenti’nde ve GAP bölgesinde ivedi arkeolojik kurtarma çalışmalarını gerçekleştirmek üzere Gap İdaresi ile PHI arasında 07 Haziran 2000 tarihinde bir mutabakat zaptı imzalanmıştır. Bu mutabakata göre PHI çalışmaların finansmanı için 5 milyon dolara kadar yardımda bulunmayı taahhüt etmiştir.

Zeugma Antik Kenti’nin su altın da kalacak ve 1/3′nden daha az bir bölümü olan A ve B alanlarındaki arkeolojik kurtarma ve belgeleme çalışmaları Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler genel Müdürlüğü’ne bağlı Gaziantep Müzesi Müdürlüğü başkanlığında Türk, Fransız, Amerikan, Avustralya, Avusturya, İngiliz (Oxford Arkeolojik Ünitesi ) arkeologlarının katılımıyla oluşan geniş bir ekip tarafından sürdürülmektedir.

A ve B alanının toplamından daha büyük olan ve su altında kalmayacak olan “C” bölümünde yapılacak çalışmalarla ilgili olarak, Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, GAP İdaresi ve PHI arasında ilke bazında anlaşmaya varılmış olup, ayrıntılı program üzerinde çalışılmaktadır. Bu alanda uzun vadede kazılar, taşınır ve taşınmaz eserlerin restorasyonu ve konservasyonu, açık bir arkeolojik park oluşturulması ile bir müze yapımı planlanmakta, ayrıca bunların gerçekleştirilebilmesi için kamulaştırma çalışmalarına da yer verilmesi öngörülmektedir.

Görüleceği gibi Zeugma Antik Kenti’nde uzun zamandan beri değişik alanlarda, özveriyle çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Buna rağmen kamuoyunda Zeugma’daki çalışmalara ilk kez 2000 yılında başlanılmış gibi yanlış bir izlenim oluşmuştur. Bakanlığımızca bu konuda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesine çalışılmaktadır.

PHOKAIA

Bugünkü Eski Foça’nın yerinde olan Eski Phokaia yerleşiminin ilk yerlileri Yunanistan’daki Phokis çevresinden gelen göçmenler olarak bilinir. İki limanı olan Phokaia kısa zamanda büyümüş ve eski çağların önemli liman şehirlerinden biri olmuştur. Şehir, Batı Anadolu’daki Pers yönetimi sırasında gücünü kaybetmiş ve MÖ 500-494 ‘ deki İyon ayaklanmasına yalnızca üç gemiyle katılabilmiştir. Daha sonraları şehir bağımsızlığını kazandıysa da Persler’in yol açtığı hasar o kadar büyük olmuştur ki Phokaia hiçbir zaman eski gücünü yeniden kazanamamıştır.

KLAZOMENAI

Ünlü düşünür Anaksagoras’ın anavatanı olarak bilinen ve Fonia konfederasyonunun 12 şehrinden biri olan Klazomenai’nin tarihi saptanamaz. Her ne kadar şehrin Kolophons tarafından bugünkü İskele’nin yerinde kurulduğu doğruysa da İyon Ayaklanması sırasında Persler’den kaçmak için yakındaki adaya (Karantina Adası) taşınmıştır. Tarihçiler Plinius ve Pausanians’a göre daha sonra Büyük Alexander adayı karaya bağlayan bir yol inşa etmiştir. Roma döneminde bağımsız bir şehir olan Klazomenai önemli bir ticaret merkezi olarak bilinirdi.

Kolophon ve Notion (Değirmendere ve Ahmetbeyli)

Kolophon 12 İyon şehrinden biridir. Güçlü bir donanmaya ve süvari birliğine sahip olmasına rağmen, bir çok savaştan zarar görmüş ve deniz korsanları zamanında bile Lidya, Pers ve Makedonya kuvvetleri tarafından yönetilmiştir. Kolophon MÖ 302′de Lysimakhos tarafından yıkılınca, onun komşu şehri olan Notion önem kazanmıştır. Homer vatandaşlığını talep eden şehir Klaros Tapınağı’yla ve nasihat merkezi olmasıyla da ünlüdür.

EFES – SELÇUK

Efesin Tarihçesi

İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kenti’nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri’ne kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde Tunç çağları ve Hittitler’e ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Dönemi’nde kentin adı Apasas’tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipti. Efes, Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelmiştir. 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğulları’nın merkezi olan Ayasuluk, 16.Yüzyıl’dan itibaren giderek küçülmeye başlamış, 1923 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra Selçuk adını almış ve bugün 30.000 kişilik nüfusa sahip turistik bir yerdir.

Efes

Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Efes, İ.Ö. 4.bine dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynamıştır.

Doğu ile Batı (Asya ve Avrupa) arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efes’in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır.

Ancak, Efes antik çağdaki önemini yalnızca büyük bir ticaret merkezi olarak gelişmesini ve başkent oluşuna borçlu değildir. Anadolu’nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes’de yer alır. Bu tapınak dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir.

Efes tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılır. Yaklaşık 8 km²lik bir alana yayılan bu kalıntılar içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları yapılmış, ziyarete açık olan bölümlerdir.

1- Ayasuluk Tepesi (İ.Ö. 3. bine tarihlenen en erken yerleşim ile Bizans Devrine ait, Hıristiyanlık dünyası için büyük önem taşıyan St. Jean Kilisesi),

2- Artemision (İ.Ö. 9-4. yüzyıllara ait önemli bir dini merkez; dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı)

3- Efes (Arkaik-Klasik-Hellenistik-Roma ve Bizans Devri yerleşimi),

4- Selçuk (Selçuklu, Osmanlı Dönemi yerleşimi ve bu yerleşimi barındıran, bugün önemli bir turizm merkezi olan modern kent),

Antik Çağda önemli bir uygarlık merkezi olan Efes bugün de yılda ortalama 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği önemli bir turizm merkezidir.

Efes’teki ilk arkeolojik kazılar British Museum adına J.T. Wood tarafından 1869 yılında başlamıştır. Wood’un ünlü Artemis Tapınağını bulmaya yönelik bu çalışmalarına 1904 yılından sonra D.G. Hogarth devam etmiştir. Bugün de çalışmalarını sürdüren Avusturyalıların Efes’teki kazıları ilk olarak 1895 yılında Otto Benndorf tarafından başlatılmıştır. Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında kesintiye uğrayan çalışmaları 1954 yılından sonra aralıksız devam etmiştir.

Efes’te Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün çalışmalarının yanı sıra 1954 yılından itibaren Efes Müzesi de T.C. Kültür Bakanlığı adına kazı, restorasyon ve düzenleme çalışmalarını sürdürmektedir.

100 yıldan fazla bir süredir devam eden bu çalışmalar ile bir yandan Efes tarihine ve Anadolu arkeolojisine yeni boyutlar kazandıran bilimsel sonuçlar elde edilmekte, diğer yandan kazılar sonucu açığa çıkarılan önemli yapı ve anıtlar restore edilerek ayağa kaldırmakta ve çevreleri ile birlikte düzenlenmektedir.

Efes Müzesi tarafından son yıllarda yapılan kazılar:

1- Çukuriçi Höyüğü: Magnesia kapısının güneybatısında bulunmaktadır. Elde edilen buluntulara göre İ.Ö. 4. bine dek giden prehistorik yerleşim ortaya çıkarılmıştır.

2- Ayasuluk Tepesi Kazıları: Kalenin güneydoğu yamaçlarında sürdürülmektedir. Elde edilen buluntular ışında İ.Ö. 3500 yıllarına inmektedir.

Efes Müzesi

T.C. Kültür Bakanlığı adına Efes’teki arkeolojik araştırmalardan, düzenleme, kontrol ve koruma çalışmalarından sorumlu olan Efes Müzesi, Efes ve yakın çevresinde bulunan Miken, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine ait önemli eserlerin yanı sıra kültürel faaliyetleri ve ziyaretçi kapasitesi ile de Türkiye’nin en önemli müzelerinden biridir.

Efes’teki ilk arkeolojik kazılardan sonra 1929 yılında depo işlevinde kurulmuş, 1964 yılında yeni bölümün inşası ile genişleyen Efes Müzesi sonraki yıllarda sergi değişiklikleri ve yeni ekler ile sürekli gelişmiştir.

Efes Müzesi’nin ağırlıklı olarak bir antik kentin eserlerini sergileyen müze olması nedeniyle kronolojik ve tipolojik bir sergileme yerine eserlerin buluntu yerlerine göre sergilenmeleri tercih edilmiştir. Buna göre salonlar Yamaç Evler ve Ev Buluntuları Salonu, Sikke ve Hazine Bölümü, Mezar Buluntuları Salonu, Efes Artemisi Salonu, İmparator Kültleri Salonu olarak düzenlenmiştir. Bu salonların yanı sıra müze iç ve orta bahçelerinde çeşitli mimari ve heykeltraşlık eserleri bahçe dekoru içinde ve uyumlu olarak sergilenmektedir. İki büyük Artemis heykeli, Eros başı, Yunuslu Eros heykelciği, Sokrates başı, Efes Müzesi’nin dünyaca tanınmış ünlü eserlerinden bazılarıdır.

Efes Müzesi koleksiyonlarında halen yaklaşık 50.000 eser bulunmaktadır. Bu sayı her yıl sürdürülen arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan veya çevre halkının bağış yoluyla getirdiği eserler ile artmakta, müze koleksiyonları zenginleşmektedir. Bu eserlerin kısa süre içinde bilim dünyasının ve insanlığın hizmetine sunulması düşüncesiyle Efes Müzesi’nde “Yeni Buluntular Salonu” oluşturulmuştur. Ancak, bu salon her zaman yeterli gelmemekte, diğer salonlardaki sergilemelerin de yeni buluntular ışığında ve çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak yenilenmesi gerekmektedir.

Bu anlayışa uygun olarak Yamaç Evler ve Ev Buluntuları Salonunda yapılan yeni düzenlemede buluntu gruplarını birarada sergileyerek konu bütünlüğü oluşturulması amaçlanmıştır. Salonda günlük yaşam konusu içinde her çağdaki insan için vazgeçilmez gereksinimler olan tıp ve kozmetik aletleri, takıları, ağırlıklar, aydınlanma araçları, müzik ve eğlence buluntuları ve dokuma araçlarından örnekler; ev kültü ve dekorasyonunda kullanılan heykelcikler, imparator ve tanrı heykelleri, büstleri ve mobilyalar sergilenmektedir. Salonun bir bölümünde Efes Yamaç Evler’den “Sokrates Odası” olarak bilinen bir oda fresk, mozaik ve çeşitli mobilyalardan oluşan dekoru içinde foto-mankenler ile düzenlenmiştir.

Efes Müzesi’nin müze, Efes ve Selçuk içinde yeni düzenlemeler sonucu ziyarete açılan yeni bölümleri;

1- Arasta ve Hamam Bölümü: Müzenin orta bahçesine bitişik, müze ile bütünlük oluşturan bölümde eski Türk kasabalarında ticaret hayatı ve kaybolmaya yüz tutan çeşitli el sanatları canlı olarak sergilenmektedir. Tarıma bağlı yöresel yaşamda önemli yer tutan tahıl öğütme sistemi (değirmenler) gelişimi ve farklı tipleri ile; bakırcılık ve gözboncuğu yapımı; Türk çadırlarının sergilendiği bölüm içinde eski Türk yapısı ve 16. yüzyıla ait Osmanlı hamamı da restore edilerek sergi alanında değerlendirilmiştir.

2- Ayasuluk Kitaplığı: Efes Müzesi’nin arka sokağı içindeki eski bir Türk yapısı (14. yüzyıl) müze tarafından restore edilmiş ve semt halkının günlük gazete veya kitap okuyabileceği küçük bir kitaplık işlevi kazandırılmıştır.

3- Görme Engelliler Müzesi: Efes aşağı Agoradaki antik dükkânlardan biri restorasyonu yapılarak görme engelilerin gezebileceği bir müzeye dönüştürülmüştür. İki bölümden oluşan bu müzede kopya ve orijinal eserler sergilenmektedir.

Kültür ve Eğitim Faaliyetleri

Efes Müzesi olağan müzecilik faaliyetlerine paralel olarak ilçe halkına ve arkeoloji çevresine yönelik kültür ve eğitim faaliyetleri de düzenlenmektedir. Bu faaliyetler;

Konferanslar: Ağırlıklı olarak Efes ve çevre arkeolojisi konularının tartışıldığı sürekli konferanslar düzenlenmektedir.
Sergiler: Efes Müzesi içindeki sanat galerisinde resim heykel ve çeşitli el sanatlarından oluşan çağdaş sanat eserleri sürekli olarak sergilenmekte, bu şekilde antik ve çağdaş sanat eserleri arasında bağlantı sağlanmakta ve 21. yüzyıla aktarılabilecek bir çağdaş sanat eserleri koleksiyonu oluşturulmaktadır.
Seminerler: Efes Müzesi tarafından her yıl eski eserlerin korunması, özellikle çocukların Efes ve eski uygarlıklar konularında eğitimine yönelik seminerler; zaman zaman Kültür Bakanlığı’nca düzenlenen Türkiye müzelerindeki tüm müze uzmanları için eğitim kursları ve kazı sonuçları toplantıları düzenlenmektedir.

Ayrıca Efes örenyerinde sürekli sergiler bulunmaktadır.

Kuretler Caddesi’nde “Baharatçı Dükkanı” sergisi

Aşağı agorada “Antik Kentler Nasıl Kuruldu” sergisi bulunmaktadır.
İsabey Camii
1375 yılında Aydınoğullarından İsa Bey tarafından Şamlı Mimar Ali’ye inşa ettirilmiş olan cami, Türk sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir.

St. Jean Kilisesi
Bizans İmparatoru Büyük Iustinianus tarafından inşa ettirilmiştir. Dönemin en büyük yapılarından bir olan, altı kubbeli kilisenin merkezi kısmında, altta, Hz. İsa’nın en sevdiği havarisi St. Jean’ın mezarı bulunmuştur. Kuzeyinde hazine binası ve vaftizhane vardır.

Kale
Ziyarete kapalı olan kale içinde cam ve su sarnıçları vardır.

Artemis Tapınağı
Dünyanın yedi harikasından biridir. Antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağıdır. Büyüklüğü, 105 x 50 m. ve ön cephesi diğer Artemis (Ana Tanrıça) tapınakları gibi batıya dönüktür.

Yedi Uyuyanlar
Bizans Döneminde mezar kilisesi haline getirilmiş olan bu yer, Geç Roma imparatorlarından Decius zamanında putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hıristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları mağaradır.

Meryemana

İsa’nın annesi Meryemana, İsa öldükten sonra St. Jean ile birlikte Efes’e gelmiş ve hayatının son yıllarını burada yaşamıştır.

Magnesia Kapısı ve Doğu Gymnasionu
Efesin çevresindeki sur duvarlarının doğu kapısıdır. Yanında bulunan gymnasion, Roma Çağının okuludur.

Yukarı Agora ve Bazilika
İmparator Augustus tarafından inşa ettirilmiş, resmi toplantıların ve borsa işlemlerinin yapıldığı yerdir.

Odeion
Zamanında üzeri kapalı olan yapıda Kent Meclisi toplantıları yapılmış ve konserler verilmiştir. 1.400 kişilik kapasiteye sahiptir.

Prytaneion
Kentin ölümsüzlüğünü simgeleyen kent ateşinin hiç durmadan yandığı yerdir. Salonun çevresinde tanrı ve imparator heykelleri sıralanmıştı. Müzedeki Artemis heykelleri burada bulunmuş ve daha sonra müzeye getirilmiştir. Yanındaki yapılar kentin resmi misafirlerine ayrılmıştı.

Domitianus Meydanı
Meydanın güneyinde, teras üzerinde İmparator Domitianus adına Efesliler tarafından yaptırılmış büyük bir tapınak ve altında Efes yazıtlar galerisi vardır. Doğuda Pollio Çeşmesi ve olasılıkla hastane yapısı, kuzeyinde cadde üzerinde Memnius Anıtı yer alır.

Herakles Kapısı
Roma Çağı sonlarında yaptırılmış olan bu kapı Kuretler Caddesi’ni yaya yolu haline getirmiştir. Ön cephesinde Kuvvet Tanrısı Herakles kabartmaları dolayısıyla bu ismi almıştır.

Traianus Çeşmesi
Cadde üzerindeki iki katlı anıtlardan biridir. Ortada duran İmparator Trainus’un heykelinin ayağı altında görülen küre dünyayı simgeler.

Yamaç Evler
Teraslar üzerine inşa edilmiş olan çok katlı evlerde kentin zenginleri oturuyordu. Evlerin tabanlarında mozaikler, duvarlarında mermer kaplama ve freskler vardır.

Hamam ve Umumi Tuvalet
Romalıların en önemli sosyal yapılarındandır. Soğuk, ılık ve sıcak kısımlar vardır. Bizans Çağında tamir görmüştür. Ortasında havuz olan umumi tuvalet yapısı, aynı zamanda toplanma yeri olarak da kullanılmıştır.

Hadrianus Tapınağı
İmparator Hadrianus adına, anıt tapınak olarak inşa ettirilmiştir. Korinth düzenlidir ve frizlerinde Efes’in kuruluş efsanesi işlenmiştir.

Oktogon
Kleopatra’nın kız kardeşine ait anıtsal bir mezardır.

Heroon
Efes’in efsanevi kurucusu Androklos adına yaptırılmış bir çeşme yapısıdır. Ön kısmı Bizans Döneminde değiştirilmiştir.

Celcus Kütüphanesi
Hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenmiştir. Kitap ruloları, yapı içerisinde, duvarlardaki nişlerde saklanıyordu. Cephesi 1970-1980 yılları arasında restore edilmiştir.

Agora Güney Kapısı
Kütüphaneden önce, İmparator Augustus zamanında inşa edilmiştir.

Mermer Cadde
Kütüphane meydanından tiyatroya kadar uzanan caddedir.

Agora
110 x 110 m. boyutlarında ortası açık, çevresi portikler ve dükkanlarla çevrilidir. Kentin ticari ve kültürel merkeziydi.

Büyük Tiyatro
24.000 kişilik kapasiteyle antik dünyanın en büyük tiyatrosudur. Çok süslü ve üç katlı sahne binası tamamen yıkılmıştır. Oturma basamakları üç bölümlüdür.

Liman Caddesi
Efes kentinin limana bağlantısını sağlıyordu. 600 m. uzunluktaki cadde üzerine kentin Hıristiyanlık Döneminde anıtlar yapılmıştır.

Tiyatro Gymnasionu
Hem okul ve hem de hamam işlevine sahip büyük yapının avlu kısmı açıktadır. Burada tiyatroya ait mermer parçalar restorasyon amacıyla sıralanmıştır.

Liman Hamamı
Liman Caddesinin sonundaki büyük yapılar grubudur. Bir bölümü kazılmıştır.

Meryem Kilisesi
Hz. Meryem adına inşa edilmiş ilk kilisedir.

Saray Yapısı, Stadyum Caddesi, Stadyum ve Gymnasion
Otoparkın doğu kısmında yer alan Bizans sarayı ve caddenin bir bölümü restore edilmiştir. Stadyum, antik devirde sportif oyunların ve yarışmaların yapıldığı yerdir. Geç Roma Çağında gladyatör oyunları da yapılmıştır. Stadyumun yanındaki gymnasion ise hamam-okul kompleksidir.

PRİENE (Güllübahçe – Söke)

Priene: Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır. Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir.

Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.

Myus
Bafa Gölü kıyısında, Miletos’un 15 km. doğusunda, Avşar Köyü yakınlarında bulunmaktadır. Strabon Myus’un Atina kralı Kodros’un oğlu Kydrelos tarafından kurulduğunu bildirilmektedir. Yine Strabon’un anlattığına göre Panionion birliğine dahil kentlerden birisidir. Herodotos, İ.Ö. 499′da Pers donanmasının Myus kenti açıklarına demirlediğini bildirmektedir. Ancak Herodotos Myus’un İ.Ö. 494′teki Lade Deniz Savaşına sadece üç gemi ile katıldığını bildirmektedir. Yapılan kazılarda antik kaynaklarda adı geçen ve beyaz mermerden yapıldığı bilinen Dionysos tapınağı ortaya çıkarılmıştır. Kent üzerinde bugün Dionysos tapınağına ait parçalar, Arkaik Döneme ait sur duvarları ve Bizans kalesi kalıntıları görülmektedir.

MİLETUS

Miletus (Milet): Milet, Aydın ili, Söke ilçesi sınırları içerisinde Söke’ye 30 km. uzaklıkta ve Akköy yakınlarındadır.

Milet’te ilk kazılar 1899’da Th. Wiegand tarafından başlatılmış ve 1938’e kadar devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra tekrar başlatılan çalışmalar hâlen kazı ve onarımlarlarla Alman uzmanlar tarafından sürdürülmektedir.

M.Ö. 38’de şehir, Roma imparatorlarının özel ilgisiyle özerkliğini elde etti. Böylece Milet İyon şehirleri arasında metropol düzeyine ulaştı. M.S. 3. yüzyıldan başlayarak, bu parlak dönem yavaş yavaş kötüye gitmeye başladı. Şehir, limanlar alüvyonla doldukça, etrafı bataklığa döndükçe ve sıtma tehlikeli boyutlara ulaştıkça terk edilmeye başlandı. Bizans döneminde, şehrin sınırları oldukça daralmıştı ve binalar tiyatronun çevresinde toplanmıştı. Duvarlar yeniden inşa edildi ve bazı binalar restore edildi. M.S. 6. yüzyılda ilerlemek için yapılan çabalar ise uzun sürmedi.

Milet kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için bugün denizden içeride bulunmaktadır. Kentte ızgara plân uygulanmış ve yapılar bu plânın öngördüğü biçimde konumlanmışlardır. Kentte bulunan yapılar arasında 15.000 kişilik kapasitesi olan ve son yıllarda onarılmaya başlanan Roma çağı yapısı Tiyatro, M.S. 1. yüzyılda inşa edilmiş Roma Hamamları, ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, M.S. 1. yüzyıla ait Ionik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164×196 m. boyutlarındaki Güney Agora, M.S. 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı önem kazanır.

DİDYMA (Didim)

Didyma (Didim): Aydın ilinin Söke ilçesi, Yeni Hisar köyü sınırları içerisinde yeralan Didyma, Apollon Tapınağı ile ünlüdür.

Didyma’daki ilk kazılar 1858’de İngilizler tarafından Newton’un başkanlığında yapılmış. 1905’te Th. Weigand yönetiminde başlatılan kazılar sistemli temellere dayandırılarak 1937’ye kadar sürdürülmüştür. Bu dönemde tapınağın büyük bir kısmı ortaya çıkmıştır. Kazı ve araştırma çalışmaları Alman uzmanlar tarafından hâlen sürdürülmektedir.

Didymaion, Miletus’a bağlı bir kâhinin ikamet yeri ve mabet olarak bilinir. Son kazılardan Didyma’nın sadece bir kâhinin ikametgâhı değil, aynı zamanda yoğun bir yerleşim yeri olduğu da anlaşılmıştır. Arkaik tapınağın yapımına M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında başlanıldığına ve yapımının aynı yüzyılın sonlarında tamamlanıldığına inanılır. Helenistik tapınağın yapımına, Büyük İskender’in Perslere karşı elde ettiği zaferden sonra başlanılmıştır. Ancak, kalıntılardan bu Helenistik tapınağın yapımının tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.

Sardis Antik Kenti

Lydia Krallığı’nın başkenti olan Sardes kenti, M.Ö. 6.yüzyılda Perslerin Lydia Krallığı’na son vermelerinden sonra bir Pers satraplık merkezi haline gelmiştir. Hellenistik ve Roma Döneminde de önemini koruyan, Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkezi haline gelen kent, Salihli yakınındaki Sart kasabası ile adını günümüzde de yaşatmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlatılan Sardes kazıları, 1958 yılından bu yana Harvard ve Cornell üniversiteleri ile Amerikan Doğu Bilimleri Araştırma Enstitüsü’nün ortak kalıtımları ile aralıksız devam etmektedir. Söz konusu kazılarda, kentin değişik dönemlerine ait önemli bilgiler veren buluntular ele geçirilmiştir.

Lydia Krallığı’nın zenginliğinin kaynaklarından biri olarak gösterilen altın madeninin, Sart Çayı (Paktolos) kumlarından çıkarılıp arıtılarak işlendiği “Lydia Dönemi altın arıtma ve işleme atölyeleri”, 1968 yılında Kuzey Paktolos bölgesinde ortaya çıkarılmıştır.

Lydia kral mezarlarının bulunduğu “Bintepe” bölgesi, büyüklü küçüklü onlarca tümülüsün bulunduğu alanlardır. Herodotos’un Mısır piramitleri ile mukayese ettiği bu tümülüsler, antik dönemde de ünlüydü.

Kentin akropolü, yüksek ve dik yamaçlı bir tepe görünümündedir. Burada M.Ö. 6.yüzyıla tarihlenen ve Lydia taş işçiliğinin özelliklerini yansıtan sur duvarlarının yanı sıra, Bizans Dönemine ait bir kale kalıntısına da rastlanmıştır. Bu buluntular, akropolün savunma amacıyla uzun süre kullanılmış olduğunu göstermektedir.

TRİPOLİS

Denizli İl merkezinin 40 km. kuzeyindedir. Buldan İlçesi Yenicekent Kasabası’nın doğusunda, Büyük Menderes Nehri ile kasaba arasındaki yamaçlar üzerinde kurulmuştur. Batıya açılan Büyük Menderes ovası ile hem Ege kıyılarına hem de İç Anadolu ve Akdeniz’e bağlanmaktadır.

Kent güneyindeki Çürüksu Vadisi’nde kurulmuş olan çağdaşı Laodikeia’ya 30 km., Hierapolis’e ise 20 km. uzaklıktadır.

Tripolis, Lidya bölgesi içinde, Karya ve Frigya bölgelerine ulaşımı sağlayan, sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden birisidir. Kuruluş biçimi ve şehircilik anlayışı ile yörenin, en zengin kentlerindendir. Tripolis’in, Lidyalılar zamanında kurulduğu tahmin edilmektedir. Lidya, Pers ve Hellenistik dönemlere ait tarihi bilgiler henüz yoktur. Bu devirlerle ilgili kalıntılara da rastlanmamaktadır. Kentin kalıntıları üslup yönünden Roma ve Bizans Dönemi karakteri taşımaktadır. Anıtsal yapıların en iyi örnekleri İ.S. 1., 2. ve 3. yüzyıllarda yapılmıştır. Plinius’a göre, şehrin bir diğer adı Apollonia’dır. Sikkelerinde tanrıça Leto’nun, Letoia Phthia oyunlarının ve Menderes Nehri’nin isimleri vardır. Tripolis ve çevresi tarih içinde birçok deprem ve savaşlara sahne olmuştur. İ.S. 325 yılında Nikea meclisinde hazır bulunan Lidya piskoposları listesinde Tripolis’in adının geçmesi piskoposluk düzeyinde bir şehir olduğunu göstermektedir.

Tripolis’in Yapıları

Tiyatro

Kent merkezindedir. Grek tiyatrosu gibi araziye uygun olarak Roma tarzında yapılmıştır. Tüm bölümleri harap durumdadır. Yaklaşık 10.000 kişi alabilecek kapasitededir.

Hamam

Tiyatronun yaklaşık 200 m. batısında yer almaktadır. Sur duvarları dışında bulunmaktadır. Dış duvarları kısmen ayaktadır. Tonoz ve kemerli iç kısımlar yıkılmıştır. Bölümleri ise tespit edilebilmektedir. Kalın duvarlarında büyük nişler mevcuttur.

Şehir Binası

Hamamın yaklaşık 150 m. güneyindedir. Sadece temelleri kalmıştır.

Kale ve Surlar

Tripolis Geç Roma ve Bizans Döneminde sur ve kale ile çevrilmiştir. Eğimli arazide kurulan kentin surları yer yer burçlarla, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlarla desteklenmiştir. Tiyatroya bitişik devam eden sur, kentin kuzeyindeki en yüksek tepede kule ile birleşir.

Kule, hem savunmaya hem de gelecek düşman tehlikesini gözetlemeye yöneliktir.

Nekropol

Surun, doğu ve güney yamaçlarındadır. Burada kaya mezarları, podyumlu mezarlar ve lahitler görülmektedir.

Alabanda

Aydın İli’nin Çine İlçesi’ne 7 km. uzaklıktaki Araphisar Köyü üzerinde kurulu Karia kentlerinden biridir. Byzantion’lu Stephanos’un bildirdiğine göre şehire bu ismi kral Kar, oğlu Alabandros’un at yarışı kazanması üzerine vermiştir. Alabandalıların büyük bir zenginliğe sahip olduğunu, lüks içinde yaşadıklarını ve şehirdeki bütün kızların harp çaldıklarını Strabon’dan öğreniyoruz. Halil Ethem Bey’in yaptığı kazılarda iki tapınağın temelleri ortaya çıkarılmıştır. Kenteki önemli yapılardan biri bouleuteriondur. Bunun dışında doğuda yoğun şekilde görülen lahitler nekropolün burada yer aldığını göstermektedir. Bunun dışında su kemeri ve tiyatro görülebilen yapılardandır.

Alinda

Aydın İli’ne bağlı, Çine İlçesi, Karpuzlu Köyü üzerinde yer alan Alinda, önemli Karia kentlerinden biridir. Hekatomnos’un kızı olan Ada, kardeşi Pixodaros tarafından Halikarnassos’tan kovulunca İ.Ö. 340′ta Alinda’ya çekilmiş ve bu şehri kendisine başkent yapmıştır. Alinda’da bugün de ayakta kalan en önemli yapı agoradır. Akropolün güney-batı eteğinde tiyatro yer alır. Akropol’de yalnız planı belli olacak durumda iki adet tapınak temeli yer almaktadır. Karpuzlu’nun evleri arasında Karia tipi lahitler, Alinda nekropolünün şehrin güney eteğinde yoğunlaştığının belgesidir.

Amyzon

Aydın İli’ne bağlı Koçarlı İlçesi, Gaffarlar Köyü sınırları içindeki Amyzon, Karia kentlerindendir. Kent tarihi konusunda yalnızca yazıtlardan yararlanıyoruz. III. yüzyılda önce Ptolemaios, sonra Seleukos yandaşlığına geçen Amyzon, İ.Ö. II. yüzyılın sonlarına doğru, Latmos aşağısındaki Herakleia kenti ile bir ikili anlaşma gerçekleştirdi. III. Antiokhos, İ.Ö. 203′te Amyzon’a gönderdiği mesajda, kent ayrıcalıklarını onayladığını belirtmişti; Apollon ve Artemis tapınağına sığınanları koruma altına alma yetkisi de ayrıcalıklar arasındaydı. Kent surları bugün de ayaktadır ve İ.Ö. 300′lerde uygulanan izodomik yöntemle örülmüştür. Apollon ve Artemis tapınağı, surlar, tonozlu yer altı odaları ve Bizans yapısı, bugün ayakta olan yapılardandır.

Gerga

Aydın İli’ne bağlı, Çine İlçesi Deliktaş mevkiinde yer alan kent, Alabanda antik kentinin 13 km. kuzeybatısında bulunmaktadır. Kentin tarihinin Arkaik Döneme kadar gittiğini gösteren izler vardır. Halen kent içinde görülen kalıntılar Arkaik Dönem ve Roma Dönemine aittir. Gerga, Karia kültürünü yansıtan önemli bir merkezdir. Dağlar arasında kurulmuş bir kent olması nedeniyle Karia karakterini korumuş olan kentlerden biri olarak nitelendirilmektedir. Sur duvarları tipik Karia stilindedir.

Gerga adı kaynaklarda bir kent olarak belirtildiği gibi yerel bir tanrıya ait olabileceği de belirtilmektedir. En önemli yapı, halen ayakta olan ve tapınak olarak adlandırılabilecek özelliklere sahip yapıdır. Büyük kesme taşlardan yapılmış, yapının üçgen alınlığında yazı vardır. Yapının hemen altında yere düşmüş dev heykelin Kybele’ye ait olabileceği düşünülmektedir. Heykelin zamanımızdan 20-30 yıl önce ayakta olduğu kaynaklardan ve çevre halkından öğrenilmiştir.


Mükemmel Eserler Var Herkes gezip Görmeli

Türkiye ' dE Çadır Ve Kamp Turizmi İletişim Ve Konaklama Bedeli Ortalaması

Eğer sizde benim gibi “Ben zaten evimde 4 yıldızlı bir otel konforuna sahibim, zaten her hafta sonu otellerin yüzme havuzlarına gidiyorum” diyorsanız..
Tatil deyince aklınıza macera, heyecan geliyorsa…
Şezlong başında pineklemek sizi sıkıyorsa…
Doğayla baş başa kafa dinlemek istiyorsanız…
Tatile milyarlar harcamak istemiyorsanız…
Çadır – Kamp Turizmi tam size göre..

Ülkemiz tam bir kamp cenneti. Orman Bakanlığına bağlı Milli parklar ve özel kamp alanları her bölgede istemediğiniz kadar var..
Üstelik bu tesislerin içinde Wc,duş, çamaşırhane, kafeterya, hatta int. cafe bile var.
Hemde çadırınızın olması da gerekmiyor. Çadır, şişme yatak, elektrik, masa sandelye, buzdolabı, çamaşır mak. bile kiralayabiliyorsunuz.

Ve sıra fiyatlara geldi..
Günlük Çadır kirası (4 kişi) — 11,25 ytl (adam başı 2,80 ytl düşüyor.)
Buzdolabı– 2 ytl..
Elektrik—- 1 ytl

Biz geçen yaz orman bakanlığına ait Marmaris-inbükü koyunda kamp yaptık. Çok güzeldi.


Bu yaz da insallah Gelibolu milli parkını düşünüyorum.. özellike kalabalık gidince kampın tadı bir başka oluyor. Tabii arabayla gitmek ayrı bi rahatlık.. Arabasız gitmenizi pek tavsiye etmem..

Kampçı Arkadaşların yorumlarını ve sorularını bekliyoruz..




İletişim :egitimtanitim@milliparklar.gov.tr

Türkiye 'De Golf Turizimi Yerleri Ulaşımı Ve Rezervasyon Yerleri

Türkiye 'De Golf Turizimi Yerleri Ulaşımı Ve Rezervasyon Yerleri

son yıllarda art arda hizmete giren uluslararası nitelikteki golf tesisleriyle dünya golf severlerini bir araya getiren nezaketin, kalitenin ve prestijin buluştuğu seçkin bir golf merkezi konumuna dönüşmüştür. Özellikle Antalya’nın 30 km. doğusunda yer alan Belek beldesi gerek eşsiz kültürel, tarihsel ve doğal yapısıyla gerekse nitelikli golf sahaları ve tesisleri ile eşsiz bir golf turizmi potansiyelini oluşturmaktadır. Antalya’nın yanı sıra İstanbul, Ankara ve Muğla’da gerek işletme faaliyetinde gerekse yatırım kapsamında yer alan uluslararası standartlarda golf tesislerimiz planlanmıştır.
Ülkemizde golf tesisleri çoğunlukla sahile yakın yüksek kapasiteli zengin yeme-içme, alışveriş, eğlence olanaklarının sunulduğu konaklama tesislerinin yakınındadır. Bu tesisler doğa ile iç içe düzenlenen golf sahaları ile ziyaretçilerine doğaya dönük bir ortamda tatil geçirebilmek için eşsiz fırsatlar sunmaktadır.
Türkiye’de Turizm Bakanlığı golf turizmine yönelik olmak üzere turizm alan ve merkezlerinde 11 adet golf alanı planlamıştır. Bu golf alanlarının bir kısmı işletme faaliyetine geçirilmiş, diğer bir kısmı ise halen yatırım aşamasındadır.


Nerelerde Golf Oynayabilirsiniz?


GOLF TURİZMİ
Nerelerde Golf Oynayabilirsiniz?
Kültür ve Turizm Bakanlığından İşletme Belgeli, faaliyet gösteren Golf tesisleri
Bakanlığından İşletme Belgeli 6 tesis bulunmaktadır:
- Gloria Golf Resort
- Nobilis Golf Otel
- Klassis Golf ve Counrty
- Kemer Golf Country Club
- Nasional Golf Club
- Tat Golf
Gloria Golf Resort
Adres: Acısu Mevkii, 07500 Serik-Belek-ANTALYA
Telefon: (+90-242) 715 15 20
Faks: (+90-242) 715 15 25
E-mail: info@gloria.com.tr
Ulaşım: Havaalanına uzaklık: 42 km.
Transfer Süresi: 30 dakika
Merkeze Uzaklık: 50 km Antalya
İklim : Belek’de muhteşem doğası ve iklimi sayesinde senenin 12 ayı golf oynanabilir.
Tesis Özellikleri :
Saha uzunluğu 6288 metre,18 Delikli golf sahası, 842 yatak
Par 72
Fransız golf mimari Michel Gayon tarafınca tasarlanan müşkülpesent golf oyuncularını dahi hayran bırakacağı iddia edilen bu golf sahası, Antalya’nın Belek yöresinde Toros dağlarının eteklerinde, çam ormanları içinde düzenlenmiştir. Michel Gayon klasiği olan derin bunkerler 670 m2 ortalama greenler ve en büyüğü sahanın ortasında yer alan 30.000 m2′lik 7 gölet,bu doğa harikasını süsleyen detaylardan sadece bir kaçıdır. Sahada handicap zorunluluğu erkekler için 28, bayanlar için 36 dır. Tee’ler beyaz, sarı, mavi, kırmızıdır. Bunker’lar 16.000 m2 olup 63 tanedir. Sahada toplam 7 adet suni göl bulunmaktadır. Driving Range alanı, hedef green’leri içine alan bir gölden oluşmaktadır, burada alıştırma vuruşlarla gölü aşmak için 203 mt.’lik sert ve yüksek vuruş gerektirmektedir. Driving Range vuruş platformu 48 bölümden ve iki kattan oluşmaktadır. Ayrıca yeni Chipping ve Pitching alanında approach vuruşları geliştirebilir. Yaklaşma (approaching range) ve kısa mesafe vuruş (putting range) sahalarıda mevcuttur.
Nobilis Golf Otel
Adres: Acısu Mevkii, 07500 Serik- Belek, ANTALYA
Telefon: (0242) 715 19 87
Faks: (0242) 715 19 85
E-mail: nobilisgolf@superonline.com
Ulaşım: Havaalanına uzaklık:42 km.
Transfer Süresi: 40 min
Merkeze Uzaklık: 50 km Antalya
İklim: Belekte muhteşem doğası ve iklimi sayesinde senenin 12 ayı golf oynanabilir.
Tesis özellikleri:
Saha uzunluğu 5877 metre, 18 Delikli golf sahası, 68 yatak
Par: 72
Dünyaca tanınmış mimar Dave Thomas tarafından tasarlanan, Türkiye’nin güney kıyılarında, Belek Acısu nehri çevresinde doğal çam ormanı içinde konumlanan bu saha 1998 yılında işletme faaliyetine geçirilmiştir. 729.000 m2 yi kapsayan saha 18 delikli, 72 par kapsamaktadır. “Driving range” kapasitesi 60 kişiliktir. Saha uzunluğu baylarda 5877 metre, bayanlarda 5103 metredir. Çimler bilgisayar kontrollü bir sistemle sulanmaktadır. Açılıştaki 4 delik “fairways” ler bulunmaktadır. “Teeshot”larda tamamıyla doğru kullanılması için geniş bir “fairway” önerilmektedir. 4′üncü orta uzunluktaki 3 par klüp seleksiyonundaki spotları işaret eder. Oynarken Acısu nehri boyunca bir sonraki deliklerde göreceli olarak kısa 7′inci, bu tee den uzaklaşan posizyonda olursunuz. Su ve iki yeşil “bunker” hit vuruşlar için beklemektedir. Klüp evinde “three shot par five” göl üzerindeki üçüncü vuruşunuz için konumlanmıştır. Klüp evi sizi Nobilis imza deliğine hazırlar ve zor bir atıştır.
Klassis Golf ve Country
Adres: Seymen Köyü, 34930 Silivri, İSTANBUL
Telefon: (+90-212) 7484600
Faks: (+90-212) 7484643
Tesis Özellikleri :
Saha uzunluğu 5850 metre 18+9 Delikli, 990 yatak
Par 72
Tasarımını dünyanın en iyi golf oyuncularından Tony Jacklin’in tasarlanmış olan bu saha 1997 ve 1998 yılında European Challenge Tour’a ve 1999 yılında BEKO Seniors PGA Tour’a ev sahipliği yapmış olup dünyaca ünlü birçok golfçunün oyununa sahne olmuştur. Sahanın 3 parklık 9 numaralı atış deliğinde, 171 metrelik aşılması gereken bir göle sahiptir. Sahanın 12 numaralı deliğinde fairway yoktur, onun yerine 50 metre derinliğinde bir vadi yer almaktadır. Arazide 0-60 metre arasında değişen kod farkları mevcuttur.
Ayrıca 230 m. uzunluğunda “Driving Range” (vuruş antrenman sahası) ve “Putting Green” sahası yer almaktadır. Şampiyona sahası 0-60 m. arasında meyil bulunan göl geçilerek greene ulaşılan çukurlardan oluşmaktadır. Saha 4 adet par 3, 4 adet par 5 ve 10 adet par 4′den oluşmaktadır. Yeni başlayan bayanlar, erkekler ve profesyoneller için ayrı ayrı 15 x 7 m’lik tee mevcuttur.
Şampiyona sahasının yanısıra kulüpte bu spora yeni başlayanlara hizmet veren 9 delik ve 27 pardan oluşan bir akademi saha bulunmaktadır. Saha 9 par ve 3 delikten oluşmaktadır ve 851 metredir.
Kemer Golf Country Club
Adres: Göktur Köyü Uzun Kemer Mevkii Kemerburgaz-İSTANBUL
Tesis Özellikleri: 1455 yatak , 18 delikli golf sahası
Yan Üniteler
İşletmedekiler: Antrenman sahası, golf kulübü tesisleri, (65 kişilik lokanta,3 adet cafe bar, spor salonu,sinema,açık yüzme havuzu), suni göl,su sporları ve sulama suyu toplama havuzu, açık manej, kapalı manej, antrenman maneji, padok(4), geleneksel ahır, modern ahır, dağ bisikleti ve rekreasyon klubu(120 kişilik yemek salonu) , 8 adet tenis kortu, mini futbol sahası, çocuk parkı, yönetici lojmanı.
Yatırımdakiler: Golf ve country clup (kreş,180 kişilik ças(2),L(65),50 kişilik japon lokantası, 65 kişilik İtalyan lokantası, 65 kişilik fransız lokantası, 220 kişilik yemek terası, satranç-bilardo salonu,100 kişilik bar,dinlenme salonları, jimnastik salonu, recavel ball, squach(2), sauna, jakuzi, kış bahçesi, kapalı yüzme havuzu , açık tenis kortu (4) ,modern ahır(13), 150 kişilik lokanta, futbol sahası, çarşı, su sporları rekreasyon binası(açık yüzme havuzu, boat ekipmanları binası), kapalı manej klup binası (atlı spor klubu), kapalı tenis kortu(3 adet tenis kortu,spor salonu,110 kişilik yemek salonu)
National Golf Club
Adres: Belek Turizm Merkezi 07500 Serik-Belek-ANTALYA
Telefon: (+90-242) 725 46 20
Fax: (+90-242) 725 46 23
Web: www.nationalturkey.com
İklim: Belekte muhteşem doğası ve iklimi sayesinde senenin 12 ayı golf oynanabilir.
Tesis Özellikleri :
Saha uzunluğu 6172 metre, 18 Delikli golf sahası,
Par 72
National Golf Club kuruluş ve yerleşim planı Ryder Cup oyuncusu David FEHERTY tarafından yapılmıştır.Tesisin Driving Range vuruş platformu 40 bölümden oluşmaktadır.
Sahada handikap zorunluluğu erkekler için 28, bayanlar için 36 dır.
Tat Golf
Adres: Tatbeach Golf Hotel P. O. BOX: 01 07507 Belek-Serik ANTALYA
Tel: (+90-242) 725 53 03
Fax: (+90-242) 725 52 99
Web: www.tatgolf.com.tr
E-mail: info@tatgolf.com
Ulaşım: Hava alanına uzaklık : 35 km
Şehir merkezine uzaklık : 45 km
İklim: Belek’te yıl boyunca tropical iklim yaşanır. Belek, bu özelliği yıl boyu golf oynamaya elverişlidir.
Tesis Özellikleri: Saha uzunluğu: 18 delikli golf sahası, 9 delikli akademik golf sahası, pratik sahası, Ças ve TS, Amerikan bar, Satış üniteleri, Açık yüzme havuzu, Bakım tesisleri, 650 yatak, uluslar arası telefon ve uydu anteni imkanı, Tat Golf Tesisleri kuruluş ve yerleşim planı, Hawtree of England, Golf Course Architects tarafından 5,252 hektarlık (13 acre) alana yapılmıştır. Tesis Perge, Side, Aspendos, Termessos, Oliypos, Chimera, Kekova, Myra (St. Nicholas’ın doğum yeri) gibi antik kentlere çok yakındır.
Bakanlıktan Yatırım Belgeli Tesisler Kaya Belek:
Belek Turizm Merkezi, ANTALYA
18 Delikli golf sahası, 649 yatak
Akdeniz Golf Club:
Serik, Belek, ANTALYA
36 Delikli
Köprüçay Golf:
öprüçay Dolusu Mevkii, Serik, ANTALYA
16 Delikli, 400 yatak
The Scala Nova Golf and Country:
Söke, AYDIN
18 Delikli, 569 yatak
Kemerburgaz Golf:
Göktürk Köyü, Kemerburgaz, İSTANBUL
27 Delikli, 1455 yatak
MIR Club Country:
Sığırevrek Devlet Ormanı, Pendik, İSTANBUL
18 Delikli
Pine Bay Sarıgerme Golf Resort:
Sarıgerme mevkii, MUĞLA
18 Delikli, 44 yatak
Kızılcahamam Golf Tesisi:
Merkez köyü mevkii, Kızılcahamam, ANKARA
18+9+27 Delikli, 130 yatak,
World of Wonders White House:
Özlü köyü, Kocaçam mevkii, Aksu, ANTALYA
18 Delikli, 200 yatak

Safranbolu Evleri Tarihi ULaşımı Gezilecek Yerleri Tanıyıp Ögrenelim Buyrun

Safranbolu Kendini koruyan Kent
Anadolu’nun kuzeybatı kesiminde tarihi evleri ile ünlü Safranbolu bir İyon prensesi tarafından kurulmuştur. Kent ve çevresi tarih boyunca Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok uygarlık yaşamıştır. Safranbolu tarihi ipek yolunun Kastamonu-Gerede-Istanbul kesimi üzerinde önemli bir konaklama merkeziydi.


Sahip olduğu mirasın zenginliği yanında, bu mirası çevresel dokusu içinde korumaktaki başarısından dolayı Safranbolu 1994 yılı sonunda UNESCO tarafından “Dünya Miras Listesi”ne dahil edilmiş ve bir dünya kenti haline gelmiştir. Safranbolu tarihi ve kültürel zenginliğinin ifadesi olarak bugün doğal ve çevre dokusu içinde korunmakta olan 1008 esere sahiptir. Kaya Mezarları, höyükler, Cinci Hanı ve Hamamı, Köprülü Mehmet Paşa Camisi, İzzet Mehmet Paşa Camisi, Yemeniciler Arastası, İncekaya Su Kemeri, Konaklar, Çeşmeler, Türbeler bu eserlerin bir bölümüdür.
Safranbolu ilk ününü geleneksel ve özel bir mimari yapıya sahip Safranbolu Evleri ile kazanmıştır. Bu evler 18. ve 19. yy Türk toplum yaşantısını günümüze aktaran mükemmel mimarlık örnekleridir. Kalabalık aile yapısının, ekonomik zenginliğin ve yöredeki iklim özelliklerinin etkilerini taşıyan bu evler görkemli çatıları nedeniyle “Beş cepheli mimari eser” olarak nitelendirilmektedir.
Safranbolu Evleri 2-3 katlı, 6-8 odalı, cumbalı, her odasında fazla sayıda penceresi olan ve odalarının her ayrıntısı büyük bir ustalıkla meydana getirilmiş yapılardır. Bu yapılarda taşın estetik kullanımı, ahşap işçiliğinin akıllara durgunluk veren kalitesi, tavan ve duvar süslemeleri, iç mekanlarda kurulmuş havuzlar, merdiven korkulukları ve nihayet kapı tokmakları… Hepsi seyredenleri hayran bırakacak güzelliktedir.


Safranbolu evinin üzerinde yapıldığı arsa ne şekilde olursa olsun, üst katlarda geometrik bütünlük büyük bir ustalıkla sağlanmıtır. Ev yerleşiminde komşuluk ilişkileri ön planda tutulmuştur. Arnavut kaldırımlı dar sokaklar insanları birbirine yaklaştırırken, evlerin cumbaları ve çıkmaları bu dar sokaklarda görünümü zenginleştirmektedir.
Safranbolu,tarihi boyutunun ve evlerinin yanı sıra çok ilgi çekici doğal güzelliklere de sahiptir. Bu anlatım turizmi çeşitlendirme kaygısının bir ürünü değildir.Gercekten Safranbolu’da bulunan doğal güzellikler herhangi bir yerleşim yerini tek başına ön plana çıkarmaya yetecek düzeydedir. Ne var ki bir müzekent görünümdeki Safranbolu’yu üne kavuşturan geleneksel Türk evlerinin mükemmelliği ilçenin doğal güzelliklerini ikinci plana çıkarmaktadır. Ağırlığının yüzbin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilen ve adını kente vermiş olan safran bitkisi burda yetişmektedir ve bu kentin gözbebeğidir.Safranbolu’nun ün yapmış diğer ürünü Safranbolu Çavuş Üzümü’dür.Çavuş üzümleri içinde en çok tutulanı bu üzümdür ve yörede yaygın olarak yetiştirilmiştir. Safranbolu ayrıca lokumu ile de tanınmaktadır. İlçede çeşitli türlerde lokum yapan imalathaneler bulunmakta ve ilçe dışına lokum satılmaktadır.


Safranbolu’nun tanıtılmasıyla birlikte artan ilginin yoğunluğu turizm olanaklarını da geliştirmektedir. Bugün Safranbolu kültürel turizm anlayışının ilgi odağıdır.


KONUMU VE ULAŞIM


Safranbolu; Batı Karadeniz Bölgesinde; bağlı bulunduğu Karabük iline 10km., Ankara’ya 240 km. ve Istanbul’a 406 km. uzaklıktadır. Ankara ve İstanbul ile bağlı bulunduğu karayolunun büyük bir bölümü otobandır. Normal süratle Safranbolu Ankara arası 2,5 saatte, Safranbolu İstanbul arası ise 5 saatte katedilmektedir.


Denize en yakın bağlantıları ise 91 km. ile turistik İnkumu, 97 km. ile yine turistik Amasra’dır.


İklim yönünden yılın dört mevsiminin özelliklerini de yaşayan Safranbolu’da yaz ve kış ayları insanların yaşamlarında zorluk yaratmayacak özelliktedir.


Safranbolu her türlü konaklama ve restaurant ihtiyacına cevap verecek özellikte bir kent merkezidir.




Gezilecek yerler :KENT İÇİNDEKİ NOKTALAR:
- Gezi Evleri (Kaymakamlar Evi, Kileciler Konağı, Mümtazlar Evi, Karaüzümler Evi, Kavsalar Evi)
- Cinci Hanı,Cinci Hamamı
- Eski Hükümet konağı, Saat Kulesi, Güneş Saati
- Eski Tabakhane
- Eski Değirmen
- Çarşılar (Yemeniciler Arastası, Demirciler, Bakırıylar, Kalaycılar, Semerciler çarşısı )
- Camiler (Kazdağlı, Köprülü Mehmet Paşa, İzzet Mehmet Paşa, Daşdelen, Akçasu Kaçak Camisi)


SEYİR TERASLARI
- Hıdırlık tepesi
- Mezarlık ve Kale
- Hasandede kayasy
- Şahbalı
- Gümüş Tepesi
- Hastane Altı
- Küpçü Tepesi


ARKEOLOJiK ALANLAR
- Kaya Mezarları (Hacılarobası; Grup Köyleri,Karakoyunlu Mah.)
- Gümüş Tepesi Höyüğü


DOĞA YÜRÜYÜşLERİ
- Düzce Köyü Kanyonu
- Tokatlı Kanyonu
- Bulak Deresi
- Aşağı Tabakhane
- Dereköy Değirmeni
- İncekaya Köyü
- İncekaya Su Kemeri
- Dere Sokak
- Akçasu Camisi
- Uzunkır
- Gümüş
- Dibanos
- Dışkale Altı
- Misak-i Milli
- Kanlıkaya Akseki


ORMAN VE YAYLALAR
-Kirkille Çamlığı
-Gürleyik Mesire Yeri
-Sarıçiçek Yaylası
-Uluyayla


DİĞER İLGİ NOKTALARI
- İncekaya Su Kemeri
- Yörük Köyü
- Konarı Gölü
– Konarı Taş Köprü
– Su Değirmeni
- Bulak ve Hızar Mağaraları


NE YENİR?
Kentte Evlerin restorasyonu ile oluşturulmuş pek çok yeme-içme ve eğlence mekanları bulunmaktadır. Akşamları Çarşı bölgesinde yoğunlaşmış eğlence mekanlarında canlı müzik dinlenebilir. Gözleme, kuyu kebabı, yayım makarnası, su böreği ve ev baklavası bulunabilecek yöresel yemeklerdendir. Her zaman taze satılan, fındıklı, şamfıstıklı, güllü ve safranlı çeşitleri bulunan Safranbolu Lokumu, Safranbolu Evleri kadar ünlüdür.

10 Mart 2010 Çarşamba

Peri Bacaları Nasıl Oluştu Resimli Acıklama İle Ögrenelim Buyrun



Peri Bacaları Nasıl Oluştu Resimli Acıklama İle Ögrenelim Buyrun




Vadi yamaçlarından inen sel suşarının ve rüzgarın, tüflerden oluşan yapıyı aşındırmasıyla "Peribacası" adı verilen ilginç oluşumlar ortaya çıkmıştır.

Sel sularının dik yamaçlarda kendine yol bulması, sert kayaların çatlamasına ve kopmasına neden olmuştur. Alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşınan malzemenin derin bir şekilde oyulması ile yamaç gerilemiş, böylece üsy kısımlarda yer alan şapka ile aşınmadan korunan konik biçimli gövdeler ortaya çıkmıştır.. Bu durum, peri bacalarının oluşumunda, rüzgar etkisinden çok yagmur sularının yüzeydeki akışının daha önemli oldugunu ortaya koymaktadır. Yağmur sularının bu denli etkili ve güçlü yüzey akıntısı olarak gelismesine ise en önemli etken bitki örtüsünün azlıgı ve tüflerin geçirimsiz olmasıdır.

Daha çok Paşabağı civarında bulunan şapkalı peribacaları konik gövdeli olup, tepe kısımlarında bir kaya bloku bulunmaktadır. Gövde tüf, tüffit ve volkan külünden oluşmuş kayaçtan; şapka kısmı ise lahar ve ignimbirit gibi sert kayaçlardan oluşmaktadır. Yani şapkayı oluşturan kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla daha dayanıklıdır. Bu peribacasının oluşumu için ilk koşuldur. Şapkadaki kayanın direncine bağlı olarak, peribacaları uzun veya kısa ömürlü olmaktadır. Ayrıca şapka kaya, zayıf tüfün erozyonunu geciktirerek peri bacalarının yüksekligini kontrol eder.

Peri bacalarının çapları ise 1 m ile 15 m arasında değişmektedir. Çatlak aralığının 1 m'den küçük olması veya 15 m'den büyük olması durumunda ise peri bacası gelişimi gözlenmemektedir.

Kapadokya Bölgesi'nde erozyonun oluşturduğu peribacası tipleri; şapkalı, konili, mantar biçimli, sütunlu ve sivri kayalardır. Peribacaları en yoğun şekilde Avanos - Uçhisar - Ürgüp üçgeni arasında kalan vadilerde, Ürgüp Şahinefendi arasındaki bölgede Nevşehir Çat kasabası civarında, Kayseri Soğanlı vadisinde ve Aksaray Selime köyü civarında bulunmaktadır. Peribacalarının dışında vadi yamaçlarında yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar bölgeye ayrı bir özellik katmaktadır. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır. Bu oluşumlar Uçhisar, Çavuşin, Güllüdere, Göreme, Meskendir, Ortahisar Kızılçukur ve Pancarlı vadilerinde gözlenir.




Yukarıdaki resim adeta peribacaları müzesi olarak nitelendirilen Avanos'un Paşabağı mevkiinden çekilmiştir. Peribacalarının oluşumu ndan olgunlaşıp bozulmasına kadar bütün evreler görülmektedir

Belkıs / Zeugma Antik Kenti Nerdedir ? Özellikleri Nelerdir ? Hadi Buyrun Ögrenelim

Belkıs / Zeugma Antik Kenti Nerdedir ? Özellikleri Nelerdir ? Hadi Buyrun Ögrenelim


Belkıs/Zeugma bu günkü konumuyla, Gaziantep İli, Nizip ilçesinin 10 km. doğusunda, Birecik Baraj gölünün kıyısında, yeni Belkıs köyünün yakınında yedi tepe üzerine kurulmuş antik bir kenttir. Yaklaşık olarak 21 bir dekarlık bir arazi üzerinde yer almaktadır.


Zeugma’dan Strabon, Plinius ve birçok antik yazar bahsetmiştir. Büyük İskender’in generallerinden Selevkos Nikator I, M.Ö. 300’de, İskender’in Fırat’ı geçtiği bu yerde, kendi adıyla Fırat’ın adını birleştirerek Selevkeia ad Euphrates( Fırat Seleukeia’sı) ismiyle antik kenti kurmuştur. Bu kentin karşısına da eşi Apameia’nın adıyla ikinci bir kent kurarak, bu ikiz kenti bir köprüyle birbirine bağlamıştır. Kommagane kralı Mitridates I. Kallinikos’un, Selevkos kralının kızı Leodike ile evlenmesiyle kent, çeyiz olarak Kommagane krallığına verilmiş. Leodike’nin oğlu Antiokhos I, bu kentin geliriyle Nemrut dağındaki heykelleri yaptırmıştır. Yaklaşık 40 yıl Kommagene’nin dört büyük şehrinden biri olan kent, M.Ö. 64 de Roma İmparatorluğu’nun topraklarına katılarak, ismi geçit ve köprü anlamına gelen “Zeugma” olarak değiştirilmiştir.



Roma döneminde kent en zengin dönemini yaşamıştır. M.S. 256 yılında Sasani kralı Şapur I, Zeugma’yı ele geçirerek yakıp yıkmış, daha sonra kent bir depremle alt üst olmuştur. Bu tarihten sonra artık Zeugma bir daha kendini toparlayamamış ve eski ihtişamına ulaşamamıştır. Zeugma 5 ve 6 yüzyıllarda Bizans hakimiyetine girmiştir. 7. yüzyılda ise Arap akınları neticesinde terk edilmiştir. Daha sonraları 9-12. yüzyıllar arasında İslami yerleşimi olarak varlığını sürdürmüş. 17. yüzyılda ise yanı başına Belkıs köyü kurulmuştur.


Antakya’dan Çine uzanan tarihi ipek yolu Zeugma’dan geçmekteydi. Ayrıca Batıdan Dülük, Güneyden Antakya, Halep ve Palmira, Doğudan ise Edessa’dan gelen antik yollar da Belkıs/Zeugma’da birleşmekteydi. Uzak doğudan getirilen ipek, baharat ve değerli taşlar Zeugma gümrüğünden geçerek Zeugma agorasında (Pazaryeri) tüccarlara pazarlanmıştır. Arşiv odasında ele geçen ve dünya rekorları kıran, 100.000. (yüz bin)’in üstündeki mühür baskıları Zeugma kentinin haberleşme ve ticaretteki önemini kanıtlamaktadır. Mühür baskıları mektuplarda, noter belgelerinde, para torbalarının ve gümrük balyalarının v.b. mühürlenmesinde kullanılmaktaydı.


Zeugma bu bölgede ticaretin merkezi konumundaydı. Bu kent Roma’nın doğu sınırında en son kentlerden biri olması sebebiyle, stratejik konuma sahipti. Bu nedenle burada önce Anadolulu askerlerden oluşan ve “Sikitia (İskit) Lejyonu” adı verilen askeri birlik, sonraları ise 6 bin askerden oluşan “IV. Lejyon” konuşlandırılmıştır. Ticaretin yoğunluğu, askeri lejyonun ekonomiye katkısı dolayısıyla Zeugma kenti oldukça zenginleşmiştir. Bu zenginlikle birlikte “Fırat manzaralı teraslara” çok sayıda villa inşa edilmiştir.
Zeugma’da, Fırat kıyısından küçük yükseltiler ve yamaçlarla 300 m. yükselen akropol tepesinde tüccarların ve kentin koruyucusu Tykhe tapınağı mevcuttu. Çevresindeki ovalara hakim, kartal görünümlü olan bu tepe, aynı zamanda Zeugma’nın büyüklüğünü ve görkemini de yansıtmaktaydı. Bu tapınak Zeugma’nın kendi darp ettiği sikkeler üstüne resmedilmiştir. Kentin kuzeyinde toprak altında; agora, adion ve hamam gibi resmi binalar, batısında; tiyatro, askeri kamp, kuzey batısında; atölyeler, doğusunda ise villaların olduğu teraslar mevcuttur. Nekropol alanı kenti güney ve batıdan iki ucu Fırat nehriyle sonlanan yarım ay biçiminde sarmıştır.


Zeugma kentinin suyu, şehrin 10 km. batısındaki dağlardan 1.30 m. yüksekliğinde 0.50 m. genişliğinde su kanallarıyla getirilerek, kanal, künk ve benzeri tali su yollarıyla şehir içine dağıtımı yapılmıştır. Her evin iki adet sarnıcı mevcuttu. Kullanılan su tahliye kanallarıyla galeri biçimindeki atık su kanallarına bağlanmıştır. Sonuç olarak Zeugma’nın kusursuz bir su şebekesi ve alt yapı sistemi mevcuttur.

Evler; ortasında bulunan sütunlu avluların etrafında yer alan odalara sahiptir. Odalar ışığını demir korkuluklu ve camlı geniş pencereleriyle bu avludan almaktaydı. Evlerin tabanı mozaik, duvarlar fresklerle bezenmiş olup, odalar mobilya, heykel ve sair heykelciklerle donatılmıştır. Zeugma’lı mozaik ustası Fırat nehrinden topladığı nehir taşlarını 8-10mm ebadında kübik biçiminde keserek (tessera) mozaikleri yapmıştır. Şayet, açık mavi, açık ve koyu yeşil ve turuncu gibi renkte taşları doğa da bulamaz ise bu renkleri cam tesseralarla elde etmiştir.


Aynı zamanda Zeugma’ya Samsat gibi diğer şehirlerden de mozaik ustası gelerek çalıştığı saptanmıştır. Söz gelimi Samsatlı Zosimos ustanın Venüs’ün doğuşu ve Ziyafet sofrası adlı iki mozaiği ele geçmiştir. Mozaiklerde mitolojik ve tiyatro sahnelerinden seçilen konular işlenmiştir. Ele geçen mozaikler Roma İmparatorluğunun en zengin olduğu, sanatının doruğu ulaştığı 2. ve 3. yüzyıla aittir. Duvar resimlerinde ise tanrıça, insan, hayvan ve geometrik resimler kullanılmıştır. Renkler dün yapılmış gibi canlıdır. Bunun yanı sıra yontu sanatı da oldukça gelişmiştir. Öyle ki Zeugma’nın kendine özgü heykeltıraşlık ekolü oluşmuştur. Bronz, kireç taşı ve mermerden heykeller, sert kalkerden lahitler yapılmıştır. Erkekler için kartal, kadınlar için ise yün sepeti kabartmalı mezar stelleri de yontulmuştur. Yüzük taşı oymacılığında da (gem, kameo) Zeugma’lı ustalar çok başarılıdır. Antik dönemde varlıklı her kişinin bir yüzük mühürü mevcuttu. Mühründe sevdiği tanrının, tanrıçanın, hayvanın veya kişinin resmi bulunurdu. Bu figürler yaklaşık 3-7mm. ebadında olup, merceğin henüz keşfedilmediği o dönem için düşünülmeye değerdir.


Belkıs-Zeugma’da ilk kazı, kaçak kazı ihbarına istinaden güney nekropolünde Gaziantep Müze Müdürlüğü tarafından 1987 yılında gerçekleştirilmiştir. Burada oda biçimli aile kaya mezarının ön terasına dizilmiş halde mezar sahiplerine ait heykeller bulunmuştur. Diğer kazı 1992 yılında yine bir ihbar sonucunda yapılmış ve şarap tanrısı Dionysos ve eşi Ariadne’nin düğününün resimlendiği bir taban mozaiği ve villa gün ışığına çıkarılmıştır. Bu alan seyir yeri yapılarak küçük bir müze olarak düzenlenmiştir. 7 yıl süresince Zeugma’ya gelen ziyaretçiler hayranlıkla bu mozaiği seyretmiş ve Zeugma kentinin büyüklüğü o zamandan beri ziyaretçilere görsel olarak sunulmuştur. 15 Haziran 1998 yılında ise bu mozaiğin büyük bir kısmı çalınmıştır.


Birecik Barajının yapımı sebebiyle Zeugma’da kurtarma kazılarının yapılması için bütün üniversitelere çağrı yapılmıştır. 1993 yılında West Avustralya Üniversitesi ve 1995 de Nantes Üniversitesi bu çağrıya cevap vermiş ve Gaziantep Müzesiyle birlikte katılımlı kazılara başlanmıştır. Fakat, kurtarma kazısı yapılacak alanlarda yılda bir, iki ay kazı yapmakla pek fazla bir şeyin kurtarılamayacağı bu kazılarda saptanmıştır.


Gaziantep Valiliğinin desteğiyle, İl Özel İdaresi, SANKO Holding ve Birecik Barajı konsorsiyumun maddi katkılarıyla ve Gaziantep Müzesi sorumluluğunda Arkeolog Mehmet ÖNAL başkanlığında kurtarma kazı çalışmalarına hız verilerek 1999 ve 2000 yıllarında A-bölgesinde hiç ara vermeden çalışılmıştır. Bu çalışmalarda Poseidon ve Euphrates villaları gün ışığına çıkarılmıştır. Mozaikler bu villaların sığ havuz, çeşme ve odaların tabanında yer almaktaydı. Konuları ise Akhileus, Venus’un doğuşu, Dionysos-Telete, Müsalar, Fırat tanrıları, Galatya, Dionysos-Ariadne, Satyros Antiope vb. teatral, mitolojik sahnelerle, geometrik desenlerden oluşmaktadır. Fresk ve stüko tekniğinde yapılmış figürlü, bitkisel, geometrik duvar resimleri gün ışığına çıkarılmıştır. Çok sayıda sikkenin yanı sıra bronz ve pişmiş toprak heykelcik, kandil ve çömlekler bulunmuştur. Ayrıca; sırt üstü yatar şekilde duran Savaş Tanrısı ünlü bronz Mars heykeli de bu buluntulardan bir tanesidir. Sular yükselirken yapılan bu kurtarma kazılarında ele geçen mozaikler, freskler, mimari parçalar ve benzeri tüm buluntuların çizimleri yapılıp belgelendikten sonra, su altında kalmaktan kurtarılarak Gaziantep Müzesine taşınmıştır.


Zeugma A-bölgesi su altında kaldığında, B- bölgesinde Kültür Bakanlığının izniyle, GAPİdaresi’nin (Güney Doğu Anadolu Projesi) organizasyonunda, PHİ (Packard Humanities Institutes)’nün maddi katkılarıyla, Oxford Unit ve Gaziantep Müzesinin şemsiyesi altında çok uluslu bir arkeoloji ekibiyle Temmuz 2000 de kurtarma kazılarına başlanılmıştır. Bu çalışmalarda Zeugma kentinin evleri, kilisesi, arşivi ve stoası hakkında yeni bilgilere ulaşılmıştır. Ziyafet sofrası, Europa’nın kaçırılışı ve Eros mozaikleri, freskler gün ışığına çıkarılmıştır. Antiokhos steli, heykelcikler, sikkeler, bronz kazanlar ve çömlekler bulunmuştur.


İtalyan CCA restorasyon ekibi bu çalışmalarda görev almıştır. Birecik baraj gölü sularının B bölgesine de ulaşması sebebiyle kurtarma kazı çalışmalarına 4 Ekim 2000 de son verilmiştir. Son durum itibariyle Zeugma’nın yaklaşık 1/4’lik bölümü Birecik Barajı gölü suları altında kalmıştır.


Kurtarma kazıları sonucunda ele geçen sanat şaheserleri, Zeugma’nın önemli bir sanat merkezi olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Zeugma’nın su altında kalmayan büyük bölümünde de villalar, tiyatro, sütünlu caddeler, hamam, agora ve tapınak 3-4 m. toprağın altında uyumaktadır.


Gaziantep Valisi M.Lutfullah BİLGİN, 2003 yılında Zeugma’da kazmayı vurarak restorasyon amaçlı kazı çalışmalarını başlatmıştır. Gaziantep Müze Müdürlüğü başkanlığında Arkeolog Mehmet ÖNAL’ın sorumluluğunda yapılan kazı çalışmalarında Dionysos Villasının kazısı tamamlanarak restorasyona hazır hale getirilmiştir. Ayrıca, Dionysos villasının batı bitişiğinde Danae villası kısmen açığa çıkarılmıştır. Bu villada ünik bir mozaik olan “Danae ve Diktys” konulu taban mozaiği meydana çıkarılmıştır. 2004 yılında ise bu evin avlu kısmının (Perystil) kazısı tamamlanmıştır. Anılan, villaların restorasyon projelerinin çalışması devam etmektedir. Bu iki villanın restorasyonu neticesinde, Zeugma açık hava müzesinin başlangıcı yapılmış olacaktır. Zeugma’ya gelen ziyaretciler, Zeugma mozaiklerini villalarda orijinal mekanlarında görebilecektir.


Ayrıca, 2004 yılında Fransa Nancy Üniversitesinden C.Abadie-Reynal’da Gaziantep Müzesiyle, Zeugma Tiyatrosunda katılımlı kazı çalışmalarına başlayarak, tiyatroya ait 6 adet oturma sırasını (Cavea) kısmen açığa çıkarmıştır. Bu kazı çalışmaları Zeugma kentiyle birlikte bölgenin de talihini değiştirecektir.


Zeugma'da yapılacak kazıların daha yüzlerce yıl devam edecek olması nedeniyle, 2005 yılından itibaren Zeugma kazı başkanlığı, Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Kutalmış GÖRKAY'a verilmiştir.


Kurtarma kazıları sonucunda ele geçen sanat şaheserleri, Zeugma'nın önemli bir sanat merkezi olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Zeugma'nın su altında kalmayan büyük bölümünde de villalar, tiyatro, sütunlu caddeler, hamam, agora ve tapınak 3-4m. toprağın altında bulunmakta olup, gün ışığına çıkarılacağı günü beklemektedirler. Önümüzdeki yıllarda bu alanlarda yapılacak kazılar neticesinde oluşacak olan açık hava ve ören yeri müzesi Zeugma kentinin eserlerinin yerinde görülebilmesini sağlayacaktır

Zeugma Antik Kenti ve Mozaikleri Resimleri

Zeugma Antik Kenti ve Mozaikleri Resimleri








Gaziantep için tarihi ve kültürel bir değer taşıyan Belkıs/Zeugma , Gaziantep'in Nizip ilçesinin 10 km. doğusunda , Gaziantep'in Fırat Nehri kenarında aynı adı taşıyan köyde yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerinde yer almaktadır. Gaziantep dendiğinde akla gelen ilk kavramlardan biri olan Zeugma'nın kelime anlamı geçit veya köprüdür.Selevkos Nikator (Büyük İskender'in generallerinden) M.Ö. 300'de Belkıs/Zeugma'nın ilk yerleşimi olan Selevkeya Euphrates kentini kurar. Bu antik kentten çıkartılan tarihi eserler ve mozaikler Gaziantep Müzesi Belkıs / Zeugma Salonunda sergilenmektedir. Bu kategorimizde mozaiklere ait resimleri bulabilirsiniz.


Resim Hakkında Bilgiler:

Akhilleus'un Troya savaşına katılmasını istemeyen annesi ve babası O'nu Skyros adasına , Kral Lykomedes'in sarayına gönderir. Akhilleus burada kadın kıyafetleri giyerek sarayda yaşayan Lykomedes'in diğer kızlarının arasına karışır. Ancak ilerleyen günlerde Akhilleus'un Troya seferine katılmaması halinde Troya'nın alınamayacağı kehanetleri üzerine Odysseus O'nu aramaya başlar. Akhilleus'un savaşçı ruhunu çok iyi bilen Odysseus Kral Lykomedes'in sarayına akıllıca bir plan yaparak gider. Gezgin bir satıcı kılığında Lykomedes'in haremine girer. Kızların önüne birbirinden albenili kumaş ve kadın eşyaları ile birlikte birkaç silah koyar. Haremdeki bütün kadınlar takı ve kumaşlarla ilgilenirken , kadın kıyafetleri içindeki Akhilleus dayanamayarak kılıç ve kalkanı eline alır ve kullanmaya başlar. Odysseus'un planı tutmuştur ve Akhilleus'un gerçek kimliği ortaya çıkmıştır. Zeugma'dan çıkarılan mozaikte de işte bu an tasvir edilmektedir.kaynak:zeugmaweb.com




Resim Hakkında Bilgiler:
Zeugma Kazılarının kamuoyunun henüz gündemine girmediği 1992 yılında çıkarılan bu mozaikteki kadın figürü gizemli bakışları ile Zeugma'nın simgesi haline geldi.İlk çıktığı yıllarda kimliği konusunda kesin bir tanımlama yapılamayan bu mozaiğe figüründeki kadın resminin çingene kızlarını andırması nedeniyle çingene adı verildi.Ancak bazı kaynaklar mozaikteki asma figürlerine dikkat çekerek , çingene olarak tasvir edilen kadının GAİA olduğunu ileri sürmekte. Gaia mitolojide, içinden çıktığı ilk element olarak kabul edilmektedir.Gaia , Hesiodos'un Theogonia'sında büyük bir rol oynamasına karşılık, Homeros'un poemlerinde hiç görülmez. Hesiodos'a göre Gaia, Khaos'tan hemen sonra ikince olarak doğmuş, O'nun hemen ardından da Eros (aşk) gelmiştir.Gaia, hiç bir erkek element yardımı olmaksızın, çevresini saran Gök'u (Ouranos) ve Dağlar'ı, deniz unsurunuun kişileştirilmiş erkek şekli olan Pontos'u doğurdu.Gök'ün doğuşundan sonra , Gaia O'nunla birleşti ve böylece sahip olduğu çocuklar, artık basit elemanter güç olmaktan çıktılar.Önce altı titan: Okeanos, Koios, Krios, Hyperion, İapetus ve Kronos ile altı titanid: Theia, Reia, Themis, Mnemosyne, Phoibe ve Tehys doğdular.Bunlar dişi varlıklardır.Bu kuşağın en genci Kronos'tur. Ardından Kyklopslar geldi.Adları:Arges, Steropes ve Brontes di.Ve nihayet Ouranos'un aşklarından Kottos, Briareus ve Gyges adlı yüz kollu, devasa, şiddet yanlısı varlıklar olan Hekatogkheir'ler doğdu.kaynak:zeugmaweb.com



Resim Hakkında Bilgiler:

Bu mozaik Fransız Arkeolog Catherine Abadie-Reynal yönetimindeki Fransız ekip tarafından 6 numaralı açmadaki villada ortaya çıkarıldı.Mozaik zengin bir biçimde dekore edilmiş bir evin muhtemelen triclinium yani yemek odasında bulundu. Çok yüksek kalitede olan bu parça mükemmele yakın bir derecede korunmuş vaziyette. Mozaik üç ana öğeden oluşuyor. Ana panoyu üç taraftan saran geometrik bordür yemek yiyenlerin oturdukları kanepelerin orijinal yerlerini gösteriyor. Çerçevede (aslan, panter vb.) vahşi hayvanlarla savaşan Eros’lar ayrıntılı ve canlı bir şekilde resmedilmiş; öte yandan çelenkli erkek ve kadın başları köşelerden ve eksenden gözlerini dikmiş onlara bakıyor. Son olarak, (1,75m x 1,50m) ebadındaki ortadaki çarpıcı pano güzel dokunmuş bir şeritle çerçevelenmiş ve batı tarafındaki kanepelere oturup yemek yiyenlerin karşısına gelecek şekilde yerleştirilmiş. Mozaiğin teması yemeğe gelen misafirler için bir ‘sohbet konusu’ görevi görmüş olmalı.
Resimde mimari bir arka plan önünde 3 kadın ve 2 genç kız görülüyor. Kadınlardan ikisi mavi-yeşil kumaşlı bir kanepeye oturmuş; sohbet eder gibi birbirlerine dönmüşler. Önlerinde üzerinde metal bir kase olan yuvarlak, üç ayaklı bir masa var. Onlardan az ötede, masanın sağ tarafında yer alan üçüncü kadın, solium >adı verilen ve arkası içbükey, yüksekçe bir koltukta oturuyor. Bir tülle örtülmüş beyaz saçları oturan diğer iki kadından daha yaşlı olduğunu gösteriyor. Genç kızlardan biri ona bir kase uzatırken diğeri resmin sol tarafındaki kanepenin arkasında duruyor.
Resmin üstündeki yazı
Kadınların üzerinde tek bir sözcük olarak okunması gereken bir yazı görülüyor; Synaristosai, (ΣΥΝΑΡΙΣTΩΣΑΣ) yani ‘Kahvaltı Sofrasındakiler’.
Bu sözcük M.Ö. 4. yüzyılda Menander tarafından yazılan bir Yunan komedyasının adına göndermede bulunuyor. Mozaikler arasında muhtemel iki fark hemen göze çarpıyor. Birincisi Napoli’deki Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde saklanan, çok zarif teseraları olan ufak bir pano olup Pompeii’de Cicero’ya ait olduğu varsayılan bir villada ortaya çıkarılmış. ‘Büyücüler’ adıyla biliniyor.
Daha sonra ve daha kaba bir tarzla yapılan ikincisi ise Yunanistan’a bağlı Lesbos Adasında, Menander’in evi olarak bilinen evde bulunan bir grup mozaiğe ait. Lesbos’taki evde bulunan panolar üstündeki yazılar Napoli’deki mozaik ile ilgili ilk yorumun değiştirilmesine yol açtı. Komedyanın başlığından ayrı olarak (ki bu iyelik eki almış bir sözcük olmasına karşın Zeugma’da bulunan ismin –i halindeydi) Lesbos mozaiğinde üç kadın karakterin isimleri yer almaktadır: ΦІΛΑΙΝΙΣ (Philainis), ΠΛΑΓΜΑΓΩΝ (Plagnaigon) ve ΠΥΕΙΑΣ (Pyeias).
Karşılaştırma – Lesbos ve Pompeii
Bu üç mozaiğin ana sahneleri birbirine çok benziyor. Hepsinde de üç kadın yuvarlak bir masa önünde oturmuş. Kaseler yemek temasını akla getiriyor. Hatta yaşlı kadının karakteriyle bağlantılı olan solium’un ayrıntıları, Menander mozaiğinin ortaya çıkarıldığı evde mevcut. Buna karşın belirtilmesi gereken bir fark var; Zeugma’da bulunan panoda iki genç uşak yer alırken diğerlerinde gene uşak olması muhtemel bir çocuk yer alıyor. Ya mozaik tasarımcıları komedyanın farklı versiyonlarından yararlandılar ya da daha küçük olan panolarda yer darlığı sorunu vardı. Menander’in evindeki ve Pompeii’deki evde olduğu gibi, üç kadın tiyatro maskesi takmış. Buna karşın, bu maskeler yüz şeklini kabalaştırmıyor; tam tersine, yüzdeki ayrıntılar son derece abartılı olup mozaik tasarımcısı, her kadının maskesi ve tuniği için aynı renk yelpazesini kullanmış. Bütün bu öğeler resme, Menander’in evinde ve Pompeii’deki evdeki panolarda yer alan kadınların çarpıtılmış yüz ifadelerinde olmayan bir doğallık ve asalet hissi veriyor. 2 genç kız maske takmıyorsa bunun sebebi hiç şüphesiz dilsizlerin Yunan komedyalarında maske kullanmamalarıdır. Menander’ın komedyaları Anadolu’daki klasik ikonografinin çok popüler bir teması olup Fırat’ta bir freske ilham kaynağı olmuştur.
‘Yapan Zosimos’
Ana panelin altında yer alan ikinci bir yazıdan mozaiğin yaratıcısının ismini öğreniyoruz: ΖΩΣΙΜΟΣ ΕΠΟΙΕΙ yani ‘Yapan Zosimos’. Aynı sanatçı, Zeugma’daki başka bir evde bulunan Afrodit mozaiğinin üstüne de ismini yazmıştı. Daha kapsamlı araştırmalar sonunda resim tarzlarını karşılaştırma ve daha ayrıntılı yorum yapma imkanımız olacak.kaynak:zeugmaweb.com





Resim Hakkında Bilgiler:


Silenos yaşlanmış Satyros'lara (Dionysos'un maiyetinin ayrılmaz parçası olan doğa daimonları ) verilen genel addır.Fakat aynı zamanda , Dionysos'u yetiştirmiş olan bir efsane kahramanına da mitolojide bu adın verildiği biliniyor. Silenos'un seceresine ilişkin çok değişik bilgiler mevcuttur.Silenos bazen Pan'ın ya da Hermes'in bin Nympha'dan olma oğlu olarak kabul edilir ; bazen de O'nun Ouranos'un Kronos tarafından kesilen erkekliğinden damlayan kanlardan doğduğu ileri sürülüyor.Bu silenos son derece bilge bir kişiydi, ama bilgeliğini insanlara ancak zor altında gösterirdi.Örneğin; bir keresinde Kral Midas tarafından derdest edilmiş ve ona bilgece sözler söylemişti.Vergilius da VI. Ecloga'sında aynı şekilde, çobanların Silenos'u şarkı söylemeye zorladıklarını tahayyül eder. Silenos'un Kentauros Pholos'un babası olduğu ve onu bir dişbudak ağacı Nymphasından dünyaya getirdiği ileri sürülüyordu.Başka bazı efsaneler O'nu Apollon Nomius'un (Arkhadia'lı Apollon) babası olarak da görürler. Silenos son derece çirkindi.Yassı burunlu, kalın dudaklı , boğa bakışlıydı.Çok kocaman bir karnı vardı.Genellikle bir eşeğin üzerinde ve çok sarhoş olduğundan, dengesini güçlükle koruyabilir bir halde tasvir ediliyordu.kaynak:zeugmaweb.com

Fırat Nehri Tanrısı



Şarap Tanrısı Dionysos'un Ariadne ile düğünü





Bereket Tanrısı Demeter




Kızıl Kule Özellikleri Ve Resimleri

Limandadır. Kentin sembolü olan sekizgen planlı yapı 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. 1226 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Sinop Kalesini yapan Halepli yapı ustası Ebu Ali Reha el Kettaniye yaptırılmıştır. İnşaat sırasında belli bir yükseklikten sonra taş blokları kaldırmak güç olduğu için üst kısmı pişmiş kırmızı tuğlalarla yapılmış ve bu nedenle Kızılkule adını almıştır. Kule duvarlarında antik çağdan kalma mermer bloklar görülmektedir. Sekizgen planlı ve her bir duvarı 12.5 metre genişliğinde olan kulenin yüksekliği 33 metre, çapı 29 metredir. İçinde zemin dahil beş kat vardır. Kulenin üstüne yüksek aralıklı ve 85 basamaklı taş merdivenle çıkılır. Kulenin tepeden aldığı güneş ışığı birinci kata kadar ulaşır. Kulenin ortasında bir sarnıç bulunur. Kule denizden gelecek saldırılara karşı limanı ve tersaneyi korumak amacıyla yapılmış ve yüzyıllar boyunca askeri amaçla kullanılmıştır.